KİTAP
İnşaat Hukuku Kitabı

iDARE HUKUKUNDA KAZANILMIŞ HAK KAVRAMI VE UYGULAMASI

~ 27.04.2010 ~
İDARE HUKUKUNDA KAZANILMIŞ HAK KAVRAMI VE UYGULAMASI
Dr.Erol ALPAR
Hakim Tuğgeneral
PLAN
GİRİŞ  
I. BÖLÜM
ÖZELLİKLERİ İLE BİRLİKTE KAZANILMIŞ HAK KAVRAMI
            1. TANIM DENEMESİ  
            2. ÖZELLİKLERİ
            3. İÇERİĞİ 
            4. ÖGELERİ VE NİTELİKLERİ
II. BÖLÜM
HUKUK DEVLETİ VE KAZANILMIŞ HAKLARA SAYGI İLKESİ
            1. HUKUK DEVLETİ
            2. KAZANILMIŞ HAKLARA SAYGI İLKESİ
III. BÖLÜM
HUKUKSAL TASARRUFLARIN GERİ ALINMASININ VE KURALLARIN DEĞİŞMESİNİN HUKUKSAL DURUMLARA ETKİSİ
A.GENEL OLARAK
            1. Düzenleyici Tasarruflardaki Değişikliklerin Hukuksal Durumlara Tesiri
            2. Özel Hukuksal Durumların Değişmesi    
            3.Şart Tasarrufların Kaldırılmasının, Geri Alınmasının Hukuksal Durumlara Etkisi
B. GERİ ALINAN İŞLEMİN HAK DOĞURMASI
            1. Geri Alma ve Hak Doğuran İşlemler
            2. Düzenleyici İşlemler ve Kazanılmış Hak Doğurma
            3. Kişisel İşlemler ve Kazanılmış Hak Doğurma
            4. Hukuka Aykırı İşlemler ve Kazanılmış Hak Doğurma
IV.BÖLÜM
KAZANILMIŞ HAK DOĞURMAYAN İŞLEMLER
A. HUKUKSAL DEĞERDEN YOKSUN İŞLEMLER (s.182)
            1. Yok Hükmünde İşlemler    
            2. Hile İle Elde Edilmiş İşlemler    
            3. Açık Hata  
B. GERÇEK BİR HAK DOĞURMASINA OLANAK BULUNMAYAN İŞLEMLER
            1. Olumsuz İşlemler
            2. Belirtici-Açıklayıcı İşlemler
            3. Akçalı işlemler
C. KESİN OLUP ANINDA HAK DOĞURMAYAN İŞLEMLER 
            1. Şartlı İşlemler
            2. Kayıtlı İşlemler
            3. Geçici İşlemler
            4. Kolluk Hizmetleri
D. İRADEYİ FESADA UĞRATAN NEDENLER 
V. B Ö L Ü M
DANIŞTAY KARARLARINDA KAZANILMIŞ HAK
A. İPTAL DAVALARI
            1. İçtihatları Birleştirme Kararları
            2. Dava Daireleri Kurulu Kararları
            3. Onikinci Daire Kararları
            4. Dokuzuncu Daire Kararları
            5. Yedinci Daire Kararları
            6. Altıncı Daire Kararları
            7. Onbirinci Daire Kararları
            8. Beşinci Daire Kararları
            9. Dördüncü Daire Kararları
            10.Onuncu Daire Kararları
            11.       Sekizinci Daire Kararları
B.TAM YARGI DAVALARINDA KAZANILMIŞ HAK
            1. Hakkaniyet ve Nasafet
            2. Hizmet Kusuru 
            3. İdari Sözleşme 
            4. Sebepsiz İktisap  
            5. Diğer İşler   
VI. B Ö L Ü M
ANAYASA MAHKEMESİNİN KAZANILMIŞ HAKLAR KONUSUNDAKİ BAKIŞ AÇISI
VII. B Ö L Ü M
YARGITAY KARARLARINDA KAZANILMIŞ HAK
VIII. B Ö L Ü M
ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNİN KONUYA İLİŞKİN KARARLARI
SONUÇ


Iheringin tanımlamasına göre hakkın yalnızca hukuk tarafından korunan bir yarar (menfaat) olduğunu ifade etmenin doğru olduğunu söylemek olanak dışıdır. Müdahale edildiğinde savunmasını yapabilmek, bir hakkı gerçekleştirmek ve kullanmak için gerekli olan işlemleri yapmak için hukuk açısından geçerli bir iradeye gereksinim bulunmaktadır.
Hak, çok genel anlamda, kişilere hukuk tarafından tanınan yarar ve ondan istifade etme konusunda verilmiş bulunan bir yetki, bir başka deyişle hukuksal açıdan korunan bir yarar olarak tanımlanmaktadır.[1] Yapılan bu tanımlamadan hak ile menfaat arasındaki ayrım hukuksal korunum noktasında açığa çıkmaktadır. Menfaatin hukuksal korunmadan yoksun olduğu savında bulunmak olanak dışıdır. Böylece sübjektif hak, hukuk tarafından korunan bir menfaat olmasına karşın, hukuka uygunluğun denetimi sırasında kamu yararına uygunluk dolaylı ve dolaysız olarak korunmaktadır.
Kamu yararının gerçekleştirilmesine yönelik işlemlerin hukuka uygunluğu herkesi ilgilendirmekle birlikte, bu koşulların oluşması halinde iptal davası açılabilmesine bireysel açıdan olanak bulunmamaktadır. Kamu yararına ek olarak özel, kişisel ve aktüel bir menfaatin varlığına da gerek duyulmaktadır.
Sahipsiz şey olmasına karşın, sahipsiz hak olamaz. Kazanılmış hak kavramının açıklığa kavuşturulabilmesi için, hak kavramının bilinmesinde yarar bulunmaktadır.
İdare teorisine göre hak kavramı, hukuken korunan irade bağımsızlığı ve irade gerecidir. Menfaat teorisine göre ise hak sahibi, hukuksal açıdan korunabilecek bir menfaate sahip olan kişidir. Karma teoriye göre hak, hukuken korunan ve bundan yararlanma konusunda hak sahibinin iradesine muhtariyet tanınan bir menfaattir. Sübjektif haklar teorisi ise hakkı, bir hak sahibinin üçüncü kişiden bir şey isteyebilmek, onu birşeye mecbur kılmak yaptırım olanağı ve gücü; sübjektif Kamu Hakkı Teorisi, kişinin idareden birşeyin yapılması veya yapılmamasını istemek güç ve yetkisi ve buna karşın, idarenin istemde bulunan kişiye karşı, sosyal ve hukuksal bir yükümlülüğünün bulunması, hukuksal yükümlülüğün kişisel bir menfaatin sağlanmasına yönelik olması, menfaatin, hak sahibinin kişisel menfaati olması ve ona bu menfaatin bağlanabilir durumda olması biçiminde tanımlamaktadır.[2]
Hukuk objektif olup, genel bir kaidedir. Buna karşılık hak sübjektif olup, bu genel kuralın verdiği yetkilerdir. O halde hak, bir kişiye bağlanmış veya bağlanabilir duruma gelmiş hukuksal bir iradeyi ortaya koyabilme gücüdür.
Konumuzla ilişkili olması nedeniyle bu bölümde yer verilen hak kavramının tanımı ve mahiyetinden sonra, giriş bölümünün mahiyetiyle bağdaştığı oranda kazanılmış hakla ilgili olarak birtakım genel bilgilere değindikten sonra; kazanılmış hakkın mahiyeti, tanımı, konuya ilişkin karar ve içtihatlara yer vermek gerekmektedir.  
Gerçekten, gerek doktrinde ve gerekse yargısal kararların incelenmesinden anlaşılacağı üzere, kazanılmış hak kavramının tanım ve içeriğinin saptanması oldukça güçtür. Bu inceleme ile kazanılmış hak, öncelikle doktriner açıdan, takiben hukuk devleti yönünden ele alınmıştır. Bu inceleme sırasında kazanılmış hakkın bir fonksiyonellik içerdiği saptanmıştır. Böylece bu kavramın sınırlarını kesin olarak belirlemek olanağı bulunmamaktadır. Kazanılmış hak kavramının mahiyetinin açıklanması ile başlayan makale, kişilerin kamu gücü karşısındaki durumları ile gelişmiş, iptal ve tam yargı davalarındaki Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay ve askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kararları ile açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır.
Objektif bir hukuk kuralının kişi için uygulanması veya uygulanacak hale gelmesi olarak tanımlanabilen kazanılmış hak kavramı ile genel olarak objektif ve genel hukuksal durumun kişisel bir işlemle özel hukuksal duruma dönüşmesi, hukuka aykırı bulunan işlemlerde ise bir süre yararlanılması sonucunda Anayasa ve Yasalar tarafından korunmaya değer hale gelmiş, elde edilmiş veya elde edilebilir durumdaki hak sahibinin bir eylemi veya iradesi ile ortaya konulmuş olan ve üçüncü kişilerden bir şey isteyebilmek ve onu bir şey yapmaya zorunda bırakmak biçiminde hak sahipliği kazandıran bir hak ve karşılanmadıkça boşluğu doldurulmadıkça ve de tek taraflı işlem ve eylemde geri alınamayan hukuksal bir olanak ve yetki akla gelmelidir.[3]
Hakkın bir kişiye bağlanmasına “hakkın kazanılması” denir.[4] Sübjektif ve objektif hüsnüniyet hakkın kazanılması açısından çok önemlidir.[5] Hakkın içeriği ve kullanılması hakkın kazanılmasından sonra mümkündür.[6] Bu durumda hüsnüniyet kurallarının önceden bilinmesinde yarar bulunmaktadır.
Öğretide çok tartışmalı nitelik ve niceliği ile içeriği bilinemeyen kazanılmış hak kavramı, Medeni Hukuk Alanında daha geniş bir uygulama olanağı bulduğu halde bu hukuk alanında bile kazanılmış hakkın özelliği, hangi ögelerle ayrıma tabi tutulacağı tartışmalıdır.
Kazanılmış hak kavramı hukuk tarihinde uzun bir süre hiç gündeme getirilmediği gibi, içeriğini saptamaya olanak bulunmadığı da ileri sürülmekte, daha da ileri gidilerek, kazanılmış hakkın var olup olmadığı bile tartışma konusu yapılabilmektedir.[7]
Bu kadar sık gündeme getirilen ve önemli olan kazanılmış hak kavramının içeriği henüz net olarak açıklığa kavuşturulamamıştır. Nitekim kazanılmış haklar İdare Hukuku açısından bir inceleme konusu olarak henüz gündeme getirilememiştir. Buna karşılık özel hukukta ise her konu kendi özellikleri açısından araştırma konusu yapılabilmiştir. Gerçekten tüm belirsizlik, kazanılmış haklar kavramının Yüksek Yargı yerlerinde sık uygulama alanı bulmasına karşın bir tanımının verilememiş olmasından kaynaklanmaktadır.[8]
Böylece, idare yargıcının kesin bir tanım vererek kendisini bağlamaktan kaçınması ve her olaya göre ayrı ayrı inceleme yaparak karar vermesi ve ampirik metoda yönelik bulunması, kazanılmış hak kavramına fonksiyonel bir nitelik kazandırmış bulunmaktadır.[9] 
Kamu yararı ve kamu hizmeti kadar anlam ve içeriği geniş bulunan sınırları çizilemeyen kazanılmış hak kavramının, her olaya göre değerlendirilip takdiri gerekmektedir. Bu fonksiyonelliği gereği, kazanılmış haklarda emsal olamaz ve gösterilemez.[10] Emredebilme, isteyebilme ve yönetebilme gücü iktidara, bir başka deyişle devlet tüzel kişiliğine bağlandığı anda, devlet etkinliği politik güç, yönetme ve emretme yetkisi biçiminde görünüm kazanır. Bu kişilere bağlandığı anda isteyebilme ve üçüncü kişileri idari ve yargı yönünden engelleyebilme olanağına sahip kılar. Bu yönüyle kişi iktidarı bağımlı bir yetkidir. Bu yetkinin sınırı diğer kişilerin yetki sınırıdır. Buna karşılık devlet iktidarı yurt içinde ve dışında kendisinden üstün bir kudret tanımaz.[11]
Kazanılmış hakların her zaman geri alınamamasına karşılık, seçim, güvenoyu, ihtilal vesaire gibi nedenlerle geri alındıkları gözlenmektedir. Kişilerin devlete karşı sübjektif hakları vardır. Bu hak olmaz ise, idare hukukunun anlam ve bilimselliğinin olmayacağını kabul etmek gerekir.[12] 
Fertlerin, idare karşısında sübjektif hakları yoktur,[13] görüşüne katılmak mümkün değildir. Gerçekten yönetim hukuku, güçlü yönetim karşısında güçsüz kişileri korumak amacına yönelik olduğuna göre; kişisel hakların korunması ve saygı duyulması ilkesinin geçerli olması zorunludur. Yetki, devletle özdeştirildiği anda yasalarla tanınan emredebilme ve yönetme gücü olarak ortaya çıkmaktadır. Hak sahibi ise istemde bulunmak yetkisine sahiptir. Bir başka anlatımla, kendiliğinden hak alma yoluna başvuramaz.[14]
Diğer taraftan, kazanılmış hakkın asli veya feri, cüzi veya külli veyahut tesisen intikaline göre ayrı ayrı incelenmesi ve durumun mutlak veya nisbi haklar açısından ve bir hakkın ne yolla ve ne zaman kazanılabileceği, kazanılan hakların mahiyetine göre ayrı ayrı gözden geçirilmesi gerekmektedir. Kuşkusuz olaylar tek tek incelenmedikçe anında bunu saptamaya da olanak yoktur.[15]
Giriş bölümünde açıklandığı üzere, hukuk tarafından korunan bir menfaati olduğu biçiminde dar anlamda tanım yapılmakta olan hak, genel bir deyimle, kişilere hukuk tarafından tanınan menfaat ve ondan yararlanma konusunda verilen bir yetkidir.[16]
Buna karşılık, kazanılmış hak ise, objektif bir hukuk kuralının kişi hakkında uygulanması veya kendiliğinden uygulanacak hale gelmesidir. Elde edilmiş veya elde dilebilir durumdaki hak sahibinin eylem ve iradesi ile ileri sürülmüş olan ve üçüncü kişilerden bir şey isteyebilmek ve onu birşey yapmaya zorunlu kılmak hakkını anlatır. [17]
Kazanılmış haktan sözedebilmek için hakkın elde edilebilir ve Anayasa ve diğer yaralarla korunmaya diğer duruma gelmiş olması gerekir.[18]
Ancak bu hakkın her olaya göre değişme ve inceleme olanağına karşın yönetim tarafından tek taraflı tasarruflarla geri alınma olanağı olmamalı ve kamu yararına feda edildiği zaman giderilebilmesinin istenebilmesi söz konusu olmalıdır.[19]
İdari işlemlerin geriye yürüyememesi, geriye dönük sonuç doğurmaması hukuk devletinin gereği bulunan kazanılmış haklara saygıyı sağlamaktadır.[20] Bu, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararlarından çıkarılmış bir kazanılmış hak ilkesi” olarak nitelendirilmektedir.
Kazanılmış hak ile kamu yararı çatıştığı an, kamu yararı üstün tutularak kişisel yarar giderilmek suretiyle ortadan kaldırılır. Buna karşılık kişilerin yararları birbiriyle çatıştığı zaman hukuk bunları eşit önemde tutar ve eşitlik ilkesine göre çözümler.[21]
Korumaya değer ve meşru olmayan durumlarda kazanılmış hak söz konusu olamaz.         
Kazanılmış hakkın içeriğinin saptanması ancak ampirik metodun uygulanması ile mümkündür.[22]
Hukuka uygun işlemlerin geri alınması, herhangi bir şekilde ortadan kaldırılması halinde yönetim, kişi yararına doğan kazanılmış hakları karşılamak durumundadır.[23]
Hukuka aykırı işlemlerin geri alınması halinde kişi yararına kazanılmış hak doğurmazlar. Ancak hukuka aykırı işlemlerin geri alınmasında bazı özel hukuksal durumlar doğabilecektir.[24]
Kazanılmış hukuksal durumların ne zaman ve hangi koşullarda söz konusu olacağı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun bir kararı ile açıklığa kavuşturulmuştur.[25] Buna göre, kazanılmış hak hukuka uygun bir işlemden doğar ve işlem geri alınsa bile, ilerisi için devam eder.
Yerleşmiş kazanılmış (müesses) durum kavramı ise, hukuka aykırı bir işlemin geri alınması üzerine artık ilerisi için işlemin hüküm ifade etmeyeceğini, fakat geçmişte kalan durumun da tanınması gerektiğini ifade eder. Yani işlemin ilerisi için değiştirildiği, düzeltildiği anlamına gelir. Onun için hukuka aykırı yanlış işlem, süresi geçtikten sonra geri alınsa bile sonrası için kişiye bir hak bahşetmez, yalnızca geçmişteki durumun parasal da olsa tanınması sonucunu doğurur”[26] Yargıtay bu kararında, kazanılmış durumun tanımını yapmamakta, fakat kazanılmış hakla karşılaştırarak doğuracağı sonucu göstermektedir.[27]
Böylece yokluk, idarenin açık hatası ve kişinin gerçekdışı beyanı ile hilesi vb.olmaksızın kurulan hukuka aykırı idari işlemin, iptal davası açma süresi geçtikten sonra geri alınması halinde kişi yararına doğan özel hukuksal duruma, kazanılmış hukuksal durum denir.[28]
Getirilen yasal düzenlemeler ile ilgililerin kazanılmış haklarına dokunulmaması gerekir.
Araştırma görevlisi iken, 06.11.1982 tarihinde görevinden ayrılan davacının 2547 sayılı Yasanın 60 ncı maddesinin (b) bendi gereğince bilim dalına dönme istemine ilişkin başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan dava sonunda; görevden ayrıldığı tarihte yürürlükte bulunan yasanın ilk şekline göre kazanılmış hakkı bulunan davacıya yalnızca ayrıldığında öğretim görevlisi olduğu gerekçesiyle göreve dönme isteminin reddinde hukuksal isabet bulunmadığı gerekçesiyle idare mahkemesince iptal kararı verilmiştir.
2547 sayılı Yasa yürürlüğe girmeden önce başlayan ve Yasanın yürürlüğe girdiği tarihte tekemmül etmeyen tüm atama işlemlerinin bu yasaya göre yürütüleceğine karar veren Danıştay 5 nci Dairesine göre; “...Esasen kazanılmış hak önce yürürlükte olan hükümlere göre bir şahıs lehine sabit olan bir hakkı ifade edip, davacı hakkında henüz 7334 sayılı Yasa uyarınca müşterek kararname düzenlemek suretiyle profesörlüğe atama işlemi tekemmül etmemiş olmasına ve bu ...... ihtilafsız bulunmasına göre olayda müktesap hakkın varlığından söz edilemez..”[29]
Danıştaya göre, getirilen yasal düzenleme ile kazanılmış hakların korunabilmesi için, elde edilen bu hakkın, mahkeme kararı ile ortadan kaldırılmamış olması gerekir.[30]
Objektif bir hukuk kuralının bir kişiye uygulanması, bir başka anlatımla objektif genel bir hukuksal durumun kişisel bir işlemle sübjektif bir hukuk kuralının kendiliğinden uygulanacak, yani elde edilebilir duruma gelmiş olması;
Anayasa ve diğer yasalarla korunmaya değer duruma gelmiş bulunmak;
Hak sahiplerinin konuya kişisel eylemi ve iradesiyle ileri sürülmüş olmak, bir başka ifadeyle üçüncü kişilerden bir şey talep edebilmek ve onu bir şey yapmaya zorunlu kılmak gibi aktif bir davranış;
Yönetimce tek yanlı işlem ve eylemle geri alınamayacak hukuksal bir durum ve olanak;
İmar işleri, memur işleri gibi göz önünde bulundurulması ilkesi gibi her olaya göre değişme ve bu nedenle her olaya göre incelenme zorunluğu;
Kamu yararına feda edildiği zaman giderilmesinin istenebilmesi olanağı ve yetkisi;[31]
Kazanılmış hak kavramının fonksiyonel ve esnek oluşu onun temel niteliği ve varlık nedenidir. Kavramın bu niteliği içeriğinin de çok geniş olduğunu açıklar.[32] Menfaat, hukuksal olarak tanınan hak ve yetkilerden yararlanabilme olanağı olarak tanımlanabilir. Bahsi geçen olanak elde edilebilecek duruma geldiği anda hatta elde edildiği anda kazanılmış hakka dönüşür.[33]
Hükümet etme yetkisi, emredebilme gücü, yani Devlet Kudreti kaynağını yasalardan alır. Buna otorite Devlet Kudreti denir. Hak ise hukuken korunan menfaattir. Yasal dayanağı da olabilir. Bu nedenle hakkın objektif bir yetki olduğunu söylemek mümkün değildir. Hak; isteyebilme, tanınma ve yerine getirebilme olanağına dayanan sübjektif nitelikte bir kavramdır. Bu da ancak hukuk devletinde söz konusu olur.[34]
Kazanılmış haktan söz edebilmek için hakkın elde edilebilir ve Anayasa ve diğer yasalarla korunmaya değer duruma gelmiş olması gerekmektedir.
Ancak bu hakkın her olaya göre değişme ve inceleme olanağına karşın, yönetim tarafından tek taraflı tasarruflarla geri alınma olanağı olmamalı ve kamu yararına feda edildiği zaman giderilmesinin istenebilmesi söz konusu olmalıdır.[35]
Anayasada yer alan hukuk devleti ilkesi (m.2), Anayasanın temel ilkelerinden biridir. Polis devleti kavramı gibi, Almanya’da ortaya çıkmış bulunan hukuk devleti; hükümet edilenlere bir başka deyişle, yönetilenlere hukuk güvenliği sağlayan, adaletli bir hukuk sistemine dayanan devlet düzeninin adıdır.
Hukuk Devletinde kazanılmış haklara saygı gösterilmesi bir zorunluluk, hatta yükümlülüktür.[36]
Hukuk Devleti; mülk devlet, polis devleti gibi aşamalardan sonra ortaya çıkmış bir kavramdır. Hukuka bağlı idare ise, yönetilenlere güven verecek derecede hukuk düzenine bağlı idare olduğuna göre, devletin elverişli bir hukuksal yapıya sahip olmasıyla hukuka bağlı bir idare gerçekleşebilir. Anglo-Amerikan Ülkelerinde benzer anlayış hukuk hükümranlığı (rule of law) ve hukuk üstünlüğü (supremacy of law) gibi deyimlerle belirlenmektedir.[37] 
Kazanılmış haklara saygı ilkesi, idari işlemlerin geriye yürüyüp yürümemesi, başka anlatımla geriye dönük sonuç doğurup doğurmaması açısından önem kazanmaktadır.
Önceden oluşmuş hukuksal durumların sonradan yapılacak işlemlerle değiştirilmesi, hukuktan beklenen güvenlikle bağdaşmaz. Yönetsel işlemin geriye yürümemesi ilkesinden, uygulamada yönetilenlerin kazanılmış haklarının korunmasında yararlanılmaktadır. Gerçekten böylece kurulmuş durumlarla, kazanılmış hakları korumak, hukuksal ilişkilerde istikrar sağlamak gereksinim ve zorunluluğundan doğmuş sosyal bir hukuk normudur.[38]
III. BÖLÜM      
Hukuksal tasarrufu doğuran irade sahiplerinin aynı yöntemle bu tasarrufu geri almalarına veya değiştirmelerine olanak bulunmaktadır.
Hukuksal durumlar değiştirilen bu tasarruflara dayandığı için yapılacak değişikliklerin bu durumları da etkilemesi kaçınılmazdır. Mevcut olan hukuksal bir tasarrufun geri alınması ve değiştirilmesi, esas itibariyle bu tasarrufun geleceğe yönelik hükümlerine son vermek veya geleceğe ait hükümler değiştirmek anlamına gelecektir. Anılan durum hukuka aykırı bir işlemin ortadan kaldırılmasından farklıdır. Hukuka aykırı işlemler, doğuşlarında yapıcı unsurlarında bulunan sakatlıklar nedeniyle hukuk düzenine uymayan işlemlerdir. Bunların kaldırılması hukuk kurallarının bir gereğidir. Ancak hukuksal olarak tamamlanmış ve sonuçlarını doğurmuş hukuksal durumlar oluşturmuş tam ve geçerli bir tasarrufun ortadan kaldırılması halinde, hukuk alanında bırakmış olduğu etkilerin ve doğurduğu etkilerin ve meydana getirdiği hukuksal durumların hiç olmamış gibi düşünülmesi için bir neden bulunmamaktadır.[39]
Sakat bir tasarrufun yönetimin kendisi tarafından geri alınması, bu durumlarda bir yargı organının vereceği iptal kararı niteliğinde görülmektedir.[40]
Yönetsel işlemin hukuka aykırılığından dolayı geri alınması, bu durumlarda bir fesih ve iptal hükmünde sayılmasından iki önemli sonuca gidilmektedir
1. Yönetim için bu tür tasarrufların fesih ve iptal yoluyla ortadan kaldırılması geri almak gibi bir yetki veya seçmeli durum değil, bir zorunluluktur.[41]
2. Tasarruf ancak, özel bir dava süresi yoksa iptal davası açmak için öngörülen süre içerisinde; iptal davası açılmış ise davanın devamı süresince geri alınabilir. Ancak bu süre koşulunun kişi lehine bir durum doğuran tasarruflarda gözönüne alınması gerekir. Kişilere külfet yükleyen durumlar daima kaldırılmalıdır. Ortadan kaldırılan tam ve geçerli tasarrufun doğurduğu hukuksal durumların ve bunlara dayanan tüm hukuksal olayların geçerli olduğunu kabul etmek gerekir.[42]
Düzenleyici tasarruflar her zaman kaldırılıp değiştirilebilirler. Bu, yeni bir düzenleyici tasarrufla olur. Bir düzenleyici işlemin geri alınması, kaldırılması veya değiştirilmesinin daha önce doğurduğu hukuksal sonuçlara etkisi olmaması gerekir. Yani önceki kişisel durumlar ve sonuçların geçerli olması gerekir.[43]
Bu durumda tekrar ampirik metoda yönelik olarak somut birkaç örnekle konuyu açıklamada yararı bulunmaktadır
a. Vatandaşlık ve seçim statüsünün değişmesi eski statüden doğan genel hukuksal durumları da etkiler ve bu da siyasi ve idari sahalarda bazı sorunlar doğurur. Örneğin, yeni bir vatandaşlık yasası, vatandaşlık hakkını kazanan yabancılara artık seçmek ve seçilmek hakkını tanımıyorsa, bundan sonra artık kazanılmış haktan söz edilmez. Ancak yeni yasa yabancıların hiçbir zaman vatandaş sıfatını kazanmamış olduğu şeklinde bir hüküm getiremez. Ancak seçmek ve seçilmek hak ve yetkisi seçimin yapıldığı gün yürürlükte bulunan yasaya dayandığından bu hak kullanılamaz.[44]
b. Askerlik statüsünün değişmesiyle ilgili yeni bir yasa askerlik süresini, fiili koşullarını değiştirmiş olursa, bu yeni hükümler askerlik süresini bitirmez veya fiili hizmetlerini yapmış olanları da etkiler. Eğer yeni yasa eski durumları korumak amacını taşıyorsa, bu konuda açık bir hüküm koyması gerekir.[45]
c. Mülkiyet statüsünün değişmesi Mülkiyet hakkını kısıtlandıran yasaların, maliklerin hukuksal durumları üzerinde göstereceği etkilerin yönetim hukuku açısından özel bir önemi bulunmaktadır. Örneğin; Belediye Yasaları, İmar Yasaları gibi yasalar yapıların sağlık koşullarına ilişkin kısıtlayıcı hükümler ve bunlara dayanan yönetmelik imar ve yol istikamet planları ve genel hizmetlere ayrılan yerlerde inşaat yasağı ve binaların inşaat tarz ve yükseklikleri gibi düzenleyici tasarruflar, mülkiyet statüsü hükümlerini değiştirir. Yeni statünün ilerde kazanılacak mülklere uygulanacağı kuşkusuzdur. Maliklerin mülk üzerindeki hakları sübjektif bir hak ve kişisel bir durum olmakla birlikte, mülkiyet haklarını kullanırken bağlı olacakları objektif hükümler genel bir durum meydana getirmektedir. Bu durumda malikin haklarını kullanması, hakkın kullanılacağı gün yürürlükte olan statüye bağlı bulunacaktır. 
ç. Memur Statüsündeki Değişiklikler Statüdeki değişiklikler, memurun o günden sonraki durumuna etki yapar. Örneğin, memurun maaş, ikramiye gibi hakları yeni statüye tabi olur. Memurların durumunun objektif hukuk kaidelerine, statüye dayanan genel bir hukuksal durum olmasının doğal bir sonucu, statüdeki değişikliklerin memurun hal ve gelecekteki durumuna da tesir etmesidir. Ancak bu değişiklik özde hakları etkilemez.[46]
d. İnşaatın tamamlanmış olup olmadığının kazanılmış hakların saptanmasında önemli kriter olduğu; Ruhsat ve eklerine uygun biçimde yapılmakta olan ve kabası bitirilen inşaat ruhsatının imar planında değişiklik yapıldığı gerekçesiyle iptaline karar verilmesini kazanılmış haklar yönünden irdeleyen Danıştay “..İmar Mevzuatı ve Danıştay İçtihatları birlikte incelendiğinde imar işlerinde ilgililer yönünden kazanılmış hakların saptanmasında inşaatın tamamlanmış olup olmadığının önemli bir kriter olarak alındığı görülmektedir.” belirlemesi yapıldıktan sonra, somut olayda, ruhsat ve eklerine uygun olarak inşa edilen yapının kaba inşaatın tamamlanmasından sonra imar planında değişiklik yapıldığı gerekçesiyle ruhsatın iptali yoluna gidildiği ihtilafsız olduğundan, bu durumun kazanılmış hakların korunması ilkesi ile bağdaştırılamayacağı sonucuna varmıştır.[47]
Aynı şekilde, ruhsatlı olarak yapılan yapının daha sonraki bir yüksek kurul kararına göre yanındaki caminin yüksekliğini aşan kısmının üç konutun yıktırılması yolundaki kararının, bu kararın alındığı tarihte tamamı bitirilmiş olan yapının kazanılmış hak ilkesi çerçevesinde değerlendirilmesi sonucu idari istikrar ilkesi ile kazanılmış hak ilkesine uyarlık bulunmadığı için iptaline karar verilmiştir.[48] 
Özel hukuksal durum, ancak kendisini doğuran nicelik güçteki bir özel tasarrufla değiştirilebilir. Bu durumlar sözleşmeler veya bu nitelikteki tasarruflarla yani ilgililerin iradeleriyle oluştuklarından ancak gene kişisel iradeleriyle değiştirilebilirler. Ancak olağanüstü durumların doğurduğu zaruretler sonucunda yasama organınca özel hukuksal durumlara, müdahalelere rastlanmaktadır. Bunların en önemlileri; moratoryum yasaları, buhranlı zamanlarda bizdeki Milli Korunma Kanunun kira akdine ilişkin hükümleri gibi hükümlerdir.
Moratoryum Yasaları ya siyasi veya iktisadi veyahut deprem ve su baskını gibi doğal afetler sonucunda bu buhranların yayılmasını önlemek amacıyla çıkarılan ve ödenmesi gereken alacakların bir süre ödenmesini erteleyen yasalardır. Düzenleyici bir tasarrufla tamamlanmış ve sonuçlarını doğurmuş kişisel bir hukuksal durumun geçmişteki hükümleri hiçbir biçimde değiştirilemez ve kısıtlanamaz.[49]   
Şart tasarrufun geri alınması gerçekte yeni bir şart tasarruftur. Örneğin, atama işleminin geri alınması gerçekte bir azil; azil işleminin geri alınması ise temelde bir atamadır. Bir ruhsatın geri alınması ve ruhsatın ilişkisi bulunduğu faaliyetin yeniden yasak statüsüne sokulması anlamına gelmektedir. Şart tasarrufta ancak ileride elde edilebilecek durumları etkiler. Örneğin; bir memurun hak kazandığı ve patrimuanına bir alacak biçiminde geçen aylıkları üzerindeki haklarını ortadan kaldırmaya olanak bulunmamaktadır. Bu aylıklar memurun patrimuanına girerek patrimonyal ve sübjektif bir hak doğurduğu için ancak kendi rızasıyla bu nitelikten çıkabilir. Böylece kamu patrimuanına dönüşebilir. Diğer yandan bir azil tasarrufun geri alınmasıyla hukuksal ve maddi olarak kaybedilmiş olan durumlar geri gelmez. Eski halin aynen geri dönüşmesine olanak bulunmamaktadır.[50]
Şart tasarrufların geri alınmasına ilişkin, yani şart tasarrufların yapılması, şekli ve kararı verecek makamlar çok kez ayrılmıştır. Örneğin bir ruhsatın verilmesiyle kişinin bir takım fedakarlıklar yaptığı gözönünde bulundurulursa ruhsat sahibinin menfaatlerini koruyacak hukuksal temayülün gösterilmesi zorunludur. Bu nedenledir ki, ruhsatın kaldırılması, geri alınması, ruhsatın verilmesinden daha ağır koşullara bağlı kılınmış ve daha üst kuruluşların yetki alanına bırakılmıştır.[51]
Geri alma teorisinin uygulama alanını sınırlandırmaya çalışırken, ilk kez hukuka uygun işlemler ile sakat işlemleri ayırıp gerçek bir geri almanın prensip olarak hukuka aykırı işlemler için söz konusu olabileceği konusunda kuşku bulunmamaktadır. Bir işlemin hak doğurup doğurmamış olmasının o işlemin hukuka uygunluğu kadar önemli olduğunu söyleyebiliriz. [52] Nitekim kazanılmış hak doğurmasa bile yasaya uygun olmayan bir atamanın her zaman geri alınamayacağı, bu atamanın da sübjektif bazı sonuçlar doğurduğunda kuşku olmadığını söylemek gerekir.
Özetle, yönetimin hak doğuran veya sübjektif bazı etki ve sonuçlar meydana getiren sakat işlemini çok kısa veya iptal davası süresi içinde geri alınabileceğinin kabulü, bizi hak doğuran işlemlerin neler olduğunu saptamaya zorlamaktadır. Burada önemli bir noktaya değinmek gerekir. Yönetsel işlemin geriye yürümemesi ilkesi yalnız geçmişe yöneliktir.
Buna karşılık hukuksal işlemlerin kişisel sonuçlarının dokunulmazlığı ilkesi kazanılmış haklara gelecek içinde dokunmaya engeldir. Esasen sübjektif hak doğuran işlemlerin kaldırılması diye bir şey yönetim hukuku ilkelerine göre olanak dışıdır. Hukuka aykırı bir işlemin kazanılmış hak doğurabileceğini söylemek pek yerinde değilse de, ilgili lehine yarattığı hukuksal durumların sürekli tartışma konusu yapılması da olanak dışıdır. Bir başka ifadeyle bu tür hukuksal durumların da dokunulmazlığını kabul etmek gerekir. Kişisel işlemlerin sonuçlarının dokunulmazlığı ilkesi gelecek için söz konusu olup, karşı işlem yapılmak suretiyle ortadan kaldırılabilir.[53]  
Düzenleyici işlemler, kişisel işlemlerden farklı olarak hak doğurmazlar fikri; hak doğuran ve doğurmayan işlemler ayrımını gerçeğe aykırı olarak, kişisel ve düzenleyici işlemler ayırımına indirgeme sonucunu doğurmaktadır. Gerçekte, düzenleyici işlemlerde hak doğurabilir. Düzenleyici işlemler hak doğurmaz diyenler, kişilerin lehlerine olan düzenleyici durumların korunmasını ileri sürmekte, bir başka anlatımla, anılan düzenlemenin yeni bir düzenleme ile kaldırılması veya değiştirilmesine karşı koyma haklarının bulunmadığını belirtmektedirler. Gerçekten kişiler, lehlerine olan düzenleyici işlemin korunması için kazanılmış hakka sahip bulunmamaktadırlar. Kuşkusuz bu durum düzenleyici işlemlerin hak doğurmadıkları anlamına gelmez. Bu düşünce düzenleyici işlemin korunduğu ölçüde hak doğuracağı biçiminde de değerlendirilmiştir. Fransız Danıştayı Kararlarının da düzenleyici işlemlerin hak doğurmadıkları biçiminde olmayıp, yönetilenlerin ileride yapılacak değişikliklere karşı koymaya hak ve yetkilerinin bulunmadığı biçiminde anlamak gerektiği ileri sürülmüştür.[54] 
Kişisel işlem sonucu hakkın kazanılması gerçek bir kazanmadır. Hakkın doğmasından kazanılmasına geçiş için düzenleyici bir işlemin kişisel bir işleme geçişi gerekmektedir. Hakkın doğumu, düzenleyici bir işlemden kaynaklanabilir.[55]   
Konuya ilişkin yüksek yargı yerleri, bir işlemin geri alınabilmesi için hukuka aykırılık ve süre olmak üzere iki koşulu birlikte aramakta, fakat muhakkak hukuka aykırı işlemlerinde hak doğurabileceklerini kabul etmektedir. Nitekim, kazanılmış hakların genel olarak kamu düzeninin sınırları içinde saygıya değer oldukları, dolayısıyla kazanılmış hakkın hukuka uygun durumun varlığına bağlı olduğu, hukuka uygun olmayan işlemlerin hak kaynağı da olamayacakları, hukuka aykırı işlemlerin kazanılmış hak doğurabileceğini kabul etmenin hukuksal açıdan savunulmasının olanak dışı bulunduğu, ayrıca devlet yönetiminin temelini oluşturan hukuka bağlı devlet prensibi ile bağdaşmayacağı ileri sürülmüştür.[56]
Doktrinde hukuka aykırı işlemlerin 60 günlük dava açma süresi içerisinde aynı biçim ve usul uygulanarak yetkili yönetim tarafından geri alınabileceği veya düzeltilebileceği kabul edilmektedir.[57] Bu görüşe göre, hukuka uygun olan ve kazanılmış hak teşkil eden tasarruflar ile hukuka aykırı da olsa kurulmuş durumlar doğuran ve dava süresi geçmiş bulunan işlemlerin geçersiz sayılamayacağı ve düzeltilemeyeceği kabul edilmektedir. Zira yönetim kural olarak geçmişe yönelik karar alamaz ve genel olarak hukukun istikrar ilkesine dokunamaz. Özellikle belediyeden hukuka aykırı bir işlemle inşaat ruhsatı almak ve inşaata başlayıp bitirmek gibi durumlarda bu durum açık olarak ortaya çıkmaktadır. Yönetimin hukuka aykırı bir işlemini süratle uygulamak suretiyle, örneğin; bir kişiye verilen ruhsata dayanılarak yaptırılan binanın fazla katlarının yıktırılması eylemi ve böylece ruhsatın hükümsüz sayılması bir hizmet kusurunun varlığını göstereceğinden, bir tam yargı davasının doğmasına da neden oluşturabilir.[58]
Hukuka aykırı işlemlerin geri alınmasının iptal davası açma veya dava açılmış ise davanın devamı süresi ile sınırlandırılması ve sakat işlemin kazanılmış hak doğurduğunun kabulü sosyal bir olay olarak kabul edilmesi gerekir.[59] Yönetime geri alma konusunda böyle bir süre tanınmasında da zorunluluk bulunmaktadır. Aksi halde, çağımızın çoğalan kamu hizmetlerini yürütmekle görevli olan yönetim, her hataya düştüğünde oldu bitti ile karşılaşacaktır.[60]
Kazanılmış hak kavramının mahiyeti gereği içeriğinin önceden saptanarak tanımlanmasının olanaksızlığı karşısında, yönetsel yargı yeri kararlarının birer birer incelenip değerlendirilmesi zorunludur.
Fransız Danıştay’ının aksine Türk Danıştay’ı ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararları bu incelemeyi örneklendirmeye yetecek kadar zengin değildir.[61] Belli bir gruplandırma çerçevesinde kazanılmış hak doğurmayan işlemler değerlendirmeye tabi tutulacaktır.[62]
Bazı yönetsel işlemler, iptallerini gerektirecek nitelikte hukuka aykırılık taşıdıkları takdirde, belirli bir sürenin geçmesiyle yapay bir geçerlilik kazanırlar. Bir diğer grup işlemler ise, ağır biçimde hukuka aykırı olduklarından yok hükmünde sayılırlar ve belirli bir sürenin geçmesiyle yapay bir sıhhat kazanmalarına da olanak yoktur. Bu nedenle yok hükmünde işlemlerin hak doğurmadıkları gözönüne alınarak, dava açma süresi geçse bile geri alınabileceklerini kabul etmek gerekmektedir. Böylece yok hükmündeki işlemlerin her zaman geri alınabileceğini söylemek mümkündür.[63]
Diğer yandan, gerçek bir konusu bulunmayan işlemler de yok hükmünde sayılmaktadır. Örneğin, bir kadro olmaksızın daha yüksek bir kadroya ait aylığın verilmesi yok hükmündedir.[64]
Yürürlükten kaldırılma bir yasaya dayanarak yapılan işlemde yok hükmünde olduğundan, yürürlükten kaldırılan yasaya dayanılarak kazanılmış haktan söz edilmez.
Hile ile elde edilmiş işlemlerin de ilgililer lehine hak doğurmayacakları konusunda kuşku yoktur. Fransız Danıştay’ı, Alman Yüksek İdare Mahkemesi ve Türk Danıştay’ı ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin de görüşü, hile ile elde edilmiş işlemlerin kazanılmış hak doğurmayacağı yolundadır. Doktrinde bu konuya değinilerek, kişilerin idareyi aldatarak sağladıkları hukuksal durumların hiçbir zaman kazanılmış hak sağlamayacağı ve geriye dönük olarak geri alınabileceği ileri sürülmektedir. [65] Bir başka görüşe göre işlemin hukuksal değerden yoksun olmasını gerektiren haller hata, ikrah, hile gibi durumlardır.[66]
Hile ile elde edilen işlemlerin hak doğuramayacakları ve geri alınabilecekleri konusunda Danıştay’ın kesin bir ölçü kullandığını söylemek zordur. Nitekim öğretmen okuluyla ilişiği kesilen davacının durumunu gizleyerek, dışarıdan katıldığı bitirme sınavlarının hükümsüz sayılmasında mevzuata aykırılık bulunmadığı gibi, üst sınıfa geçmesinin de kazanılmış hak doğurmayacağı kabul edilmiş bulunmaktadır.[67] 
Benzer biçimde, ilgilinin memuriyete girişte mahkumiyetini saklamış olması dolayısıyla, yasaca yasaklanmış bir eylemin kazanılmış hak doğurmayacağına karar verilmiştir.[68]
Bunun yanında, imzası taklit edilen bir dilekçenin sahibini hukuksal olarak bağlamayacağı, ona bir hak da kazandırmadığı gerekçe gösterilerek, maden arama ruhsatının yönetimce iptal edilmiş olması hukuka uygun bulunmuştur.[69]
Bunun dışında, aynı görüşü paylaşmayan kararlara da rastlanmaktadır. Memur olduğunu saklayarak Avukatlık stajı yapmış bulunan davacının, bu durumun sonradan anlaşılması üzerine, ruhsatının iptali ile stajın yapılmamış olduğuna ve sonuç olarak belgenin sahteliği anlaşılmadığına göre, geri alma işlemi hukuka aykırı bulunmuştur.[70]
İşlem ilgilinin yanlış beyanına dayanılarak yapıldığı halde, yönetimin önceden davacının verdiği belgenin doğruluk derecesini araştırma olanağına sahip olduğu gerekçesiyle, işlemin geri alınması istikrar ilkesine aykırı bulunmuştur.[71]
Diğer yandan, bir yapının, yapı kullanma izin belgesi sahte olsa dahi, bu yapının mevzuata aykırı olduğu saptanmadan belediye hizmetlerinin kestirilmesi doğrultusunda işlem tesis olunamaz.[72] Bu uygulamalar hile ile elde edilmiş işlemlerle ilgili olarak kesin bir tutum içerisine girmemiştir.[73]
Açık Hata Kavramı Fransız Danıştayı tarafından kullanılmıştır. Fransız Danıştayı açık hata taşıyan idari işlemlerin ilgilileri lehine hak doğurmaya elverişli olmadığını kabul etmiştir. Ancak açık olmayan hatanın hak doğurma niteliğini ortadan kaldırmaya yetip yetmediği konusu tartışmalıdır.[74]
Türk Danıştayı açık hata taşıyan bazı işlemleri yok hükmünde saymıştır.[75] Buna karşılık, askerlik hizmeti sırasında terfi işleminin bir hüküm ifade etmeyeceğinden bahisle, terfi işleminin geri alınması suretiyle, yapılan düzeltme işleminde mevzuata aykırı bir yön görülmediğine karar verilmek suretiyle yokluktan söz edilmediği de görülmektedir.[76] Hak doğurup doğurmadıklarına değinmeksizin bu yolda hatalı işlemlerin her zaman geri alınmasının hukuka uygun bulunduğunu içeren kararlar vardır.
Yönetim, hatalı işlemlerini geri alabilir. Bu nedenle Yönetmeliğe aykırı olarak tesis olunan ruhsatnamenin iptaline ilişkin işlemin hukuka aykırı olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Yönetimin her zaman hatalı işlemini geri alma olanağı vardır.[77]
Buna karşılık Fransız Danıştay’ının da açık hata kavramını çokça kullandığı ve yönetimin bu durumda işlemini her zaman geri alabileceğine işaret ettiği görülmektedir.[78]
Bu işlemleri; Olumsuz İşlemler, Belirtici-Açıklayıcı İşlemler ve Akçalı işlemler başlıkları altında toplayabiliriz.
Red biçiminde oluşan bu tür işlemler yönetim hukukunda çok büyük yer tutarlar. Fransız Danıştayı Kararlarından çıkan genel eğilim, olumsuz işlemlerin hak doğurmayacaklarına ilişkindir. Bu genel kabule rağmen, bu kuralın istisnaları gene Fransız Danıştayınca belirlenmiştir.[79]      
Ruhsatın iptali veya ruhsat isteme yolundaki işlemlere karşı açılan davada çoğu kez yürütmenin durdurulmasına karar verilmediği Danıştay uygulamalarında görülmektedir.[80]
Belirtici işlemlere aynı zamanda açıklayıcı işlemler de denilmektedir. Yönetimin bazı işlemleri hukuk aleminde var olan bir durumu saptamakla yetinmektedir. İşte bu işlem türüne belirtici-açıklayıcı veya kazandırıcı olmayan işlemler denilmektedir. Bu işlemlerin, hukuksal yapılarının gereği olarak, hak doğurucu olmadıkları konusunda Fransız Yönetim hukukçuları fikir birliği yapmış durumdadırlar. Fransız Danıştay’ı da vermiş bulunduğu kararlarında yönetimine bu tip işlemlerinin yalnızca beyan edici nitelikte olduklarını kabul etmiş bulunmaktadır.[81]
Bazı derslerin sınavını veremeyen davacının İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden almış bulunduğu diplomanın iptali işlemine karşı açılan davada; yönetimin hukuka aykırı işlemini geri alabileceği kabul edilerek, tesis edilen işlem yönetim hukuku ilkesine uygun bulunmuştur.[82] İşbu Danıştay Kararında işlemin geri alınabileceğinin kabulü yanında, esasen belirtici-açıklayıcı işlem olması dolayısıyla hak doğuramayacağı noktasında bir açıklık bulunmamaktadır. Nitekim Danıştayın bir başka kararında, davacıya ait diploma 1955 yılında onaylanmış, davacı da bunu uzun bir süre kullanmış bulunduğuna göre, onaydan bir yıl sonra onayın iptal edilmesi ve bu yoldaki işlemin de davacıya üç yıl sonra tebliğ olunması, kazanılmış haklar ve yönetim hukukunda uyulması gerekli idari istikrar ilkesini ihlal eder nitelikte bulunması nedeniyle hukuka aykırı bulunmuştur. Bu uygulama açıklanan ilkeye ters düşen bir uygulamadır. 
Kamu görevlisi statüsünden doğan hakların akçalı yönüne ilişkin işlemlerin genellikle hak doğurucu olmadıkları kabul görmektedir. Memuriyet statüsünden doğan hakların akçalı yönüne ilişkin işlemlerin bu özelliği sonucu kamu görevlilerine haksız yapılan ödemelerin süre aşımı olmaksızın geri alınması da olanak dahilindedir.[83] Danıştay kararlarında, fuzuli olarak alınan aylık farklarının kazanılmış hak oluşturmayacağını kararlaştırmıştır. Benzer biçimde davacının izinli bulunduğu sürede ilgili kamu görevlisinin hatası ile objektif esaslar dışında kendisine tediye olunan kasa tazminatının bu defa hukuka aykırı olduğundan bahisle geri alınmış olmasında mevzuat hükümlerine aykırılık görülmediği içtihat edilmiştir.[84]
Bu görüş o tarihteki Danıştay kararları uyarınca kabul görür ise de; takip eden dönemlerde çıkan Danıştay İçtihatı Birleştirme Kurulu Kararı bu konuyu değişik bir biçimde karara bağlamış bulunmaktadır. Gerçekten önce hata ile yasaya aykırı olarak tesis edilmiş terfi veya intibak işleminin hukuka aykırı bulunduğunun saptanmasından sonra yönetimce geri alınması sonucu fazla ödenmiş bulunan aylık ve ücret farklarının kararda belirtilen istisnalar dışında ancak ilk hukuka aykırı ödemenin yapıldığı tarihten başlamak üzere 60 gün içerisinde geri alınabileceği doğrultusundaki karar alınmıştır. İşbu karar 1979 yılında alınmış olup, daha önce aksine alınmış bulunan kararlarla farklı bir görünüm arzetmektedir.[85]
Buna karşılık akçalı işlemler için aynı şeyi söylemek olanağı yoktur. Gerçekten aksi halde işlemin bahşedici bir nitelik kazandığı ve ilgililer lehine hak doğurduğu kabul edilmektedir. Böylece bahşedici işlemlerin hak doğurucu olmadıkları görüşüne de istisna getirilmiş bulunmaktadır.[86]
Bu gruba giren işlemler arasında geciktirici veya sona erdirici işlemlerin hukuka uygunluğu saptanan işlemlerle, dayandıkları hukuksal dayanağın gereği geçici nitelikteki işlemleri saymak mümkündür. Gerçekten bu tür işlemler kazanılmış hak doğurma açısından uygun işlemlerdir. Bu tür işlemlerin, tek tek ele alınmasında yarar bulunmaktadır.[87]
Bu tür işlemleri geciktirici ve sona erdirici şartlı işlemler olmak üzere iki gruba ayırmak mümkündür. Esasında geciktirici şartı gerçekleşmeyen veya sona erdirici şartı doğmayan işlemler aynı hukuksal sonucu doğurmaktadırlar.
Devlette kamu görevlisi olarak görev almak (profesyonel anlamda memurluk) bir meslek olmadığı zaman tamamen hükümete bağlanır ve siyasi iktidara sahip olan siyasi partinin hizmeti gibi bir hale dönüşür. Bu nedenle, iktidar değişiminde özellikle kilit noktalarda ve kendi çalıştığı kurumda yüksek mevkilerde tüm kamu görevlileri görevlerinden uzaklaştırılır, bir başka anlatımla kamu görevinden çıkarılır ve bunlardan boşalan yerlere, tıpkı istisnai memurlukta olduğu gibi yeniden atama yapılır. Bu nedenle de hiçbir kimse kamu görevinde kazanılmış hak sahibi olamaz.[88]
Bizde ise kamu görevliliği esas itibariyle bir meslek olarak düzenlendiği için, istisnai memuriyetin kazanılmış hak bahşetmeyeceği açıktır. Böyle gayet dar bir kadro ve ölçü içinde olsa bile, her ülkede, bir takım istisnai memuriyetlere gereksinim duyulmaktadır.[89]
Örneğin; davacının geçici kabul yoluyla, getirdiği malzemelerin satış bedellerinin likidite durumu elverişli olmasına rağmen geciktirilerek yeni bir onay ile transferleri sonucunda dolar başına uğranıldığı iddia olunan zararın hizmet kusuru ve objektif sorumluluk ilkelerine göre tazmini istemi ile açılan davada, uyuşmazlık konusu onayın onay niteliğinde olmayan ve önceki bir onaya dayanılarak yazılan ve transfer konusunun inceleneceğinin duyurulmasına ilişkin bir yazı olduğu, likidite durumunun transfere elverişli olduğunun uzman raporundan önce satış bedelinin transferi olacağının incelendiği ve bu meblağın ayrı bir transfer isteminin taliki şarta bağlandığı, bunun için transferin kazanılmış hak olamayacağı, gerçekleştirilen devalüasyonun aylar öncesinden davalı idarece bilindiğinin düşünülemeyeceği, diğer yandan işlemin niteliğine göre hizmetin gecikmesinde kusurlu davranıldığının kabulüne olanak bulunmadığı, sonraki kur farkını öngören kararın olaya uygulanabileceği, bu işlem ile elde mevcut kaynaklara uyularak yapılırken geçmesi doğal olan sürenin hizmetin gecikmesi olarak nitelendirilemeyeceği nedenleriyle davalı yönetime hizmet kusuru ve objektif sorumluluk yüklenemeyeceğinden davanın reddine karar verildiği, böylece taliki şarta bağlanan işlemlerin kazanılmış hak doğurmayacağı konusu saptanmış bulunmaktadır.[90]
Şartlı işlemlere benzeyen bir durumda, hukuka uygun olmak koşuluyla bazı kayıtlarla yapılan işlemlerdir. Örnek vermek gerekirse, bir ithal izninin yürürlükteki veya yürürlüğe girecek düzenlemelere aykırı düşmesi halinde sona ereceği kaydı ile verilmesinde olduğu gibi, söz konusu izinlerin süreleri bitinceye kadar muhafazalarına hak olmadığı kabul edilmektedir. Ancak böyle bir kaydın hukuka uygun olması da esastır. Nitekim daha önce çalıştığı... belediyesinden şahsi dosyası ile... kooperatifinden ilişkisiz olarak ayrıldığına ilişkin belge getirilmediği takdirde atamanın iptal edileceği koşuluyla... belediyesi katip ve dosya memurluğuna koşullu atama işlemine yönetim hukukunda yer olmadığına karar verilmiştir. Gene Danıştay bir başka kararında, Umumi Hıfzısıhha Kanununun 271 nci maddesine göre Sağlık Bakanlığınca verilen tesis ruhsatına konulan, fabrikanın mevcut durumuna yeni tesisler eklenmemek koşulunu iptal etmiştir. Buna karşılık, tanınan süre zarfında su tesisatının tamamlanması koşuluyla genelevin açılmasına izin verilip sonradan bu eksiğin giderilmediği gerekçesi ile genel evin kapatılmasına ilişkin kararda ise mevzuata aykırı bir durum görülmemiştir.
Bu örneklerden de görüleceği üzere, Danıştayın uygun olmak üzere koşullu işlemlerin varlığını kabul ettiği ve açıkça olmasa bile bunların geri alınmalarına hak doğurmalarının engel sayılmayacağı görüşünde olduğunu kabul gerekir.[91]
Bir metin gereğince geçici nitelikte olan işlemlerin hak doğuramayacağı Danıştay Kararları örnek gösterilerek savunulmuştur.
Ruhsat süresi içerisinde şantiye binalarının muhafaza edilmesi gerekir. İçinde oturulması o binayı şantiye olmaktan çıkarmaz.[92]
Şantiye binalarının içinde oturulmuş olması binanın şantiye olmak vasfını ortadan kaldırmaz.[93]
Alındığı tarihten itibaren bir yılı içinde yapılmasına başlanmayan yapı ruhsatı hükümsüzdür.[94]
Kolluk hizmetleri hiçbir şekilde kazanılmış hak doğurmaz. Ancak, kolluk hizmetlerine ilişkin işlemlerin ilgilileri lehine hukuksal durumlar doğurduğu da bir gerçektir. Kamu yararı ile özel yararlar arasında denge bulmak sözkonusu olduğuna göre, kamu yararının ağır bastığı durumlarda ilgililerin katlandıkları zararların tazminine hakları saklı kalmak üzere bu işlemlerin de geri alınabileceğini kabul ettiğini, Danıştayın tutumunun bu olduğunu bazı yazarlar ileri sürmektedir.[95]
Kamu hukukunda, bir devlet yetkilisi tehdit ve zorlama altında bir karar varsa veya hileye düşülerek kendisine bir iş yaptırılırsa, elinden bir karar alınsa bunun hukuksal değeri vardır diyebilir miyiz?
Özel hukukta, bu durumla karşılaşıp irade beyan edene, bir olanak tanınmıştır. İlgili dilerse bir yıl içerisinde iradesinin selbedildiğini kendisi öne sürerek, böyle bir iradenin hukuk düzeninde yarattığı değişikliği ortadan kaldırabilir (B.K.m.31). Kamu hukukunda, üstelik kamu görevlisinin kullandığı yetki kendisine de ait olmadığına ve ancak kamu yararı için kullanılabileceğine göre, bu hususta daha sert kuralların varlığı kabul edilmek gerekir mi?[96]
Örneğin yönetimin tazminle sorumlu tutulabilmesi için, zararla yönetsel eylem arasında illiyet bağının gerektiği hakkındaki Danıştay Kararında “Dava 480 dekar için çeltik ekim izni alan ve 1225 dekara ekim yapan davacıların yönetimce suyun kesilmesi nedeniyle uğradıkları zararın tazmini istemiyle açıldığı, baraj yapımı nedeniyle suyun 01.10.1970 tarihinden sonra kesileceği yönetim tarafından davacıların çeltik komisyonuna verdikleri dilekçede gösterdikleri kimseye bildirilerek kendisinden taahhütname alınmış olmasına rağmen davacıların bu taahhütnameden bilgileri olmadığı, bu belgenin manevi zan altında verildiğinden ikrah ile özürlü olduğunu ileri sürmüşlerse de, idarenin vekil tayin edilen şahsı korkutarak akit yapmaya zorlandığı düşünülemeyeceğinden kabule uygun görülmemiştir. Diğer taraftan, suyun kesileceğini bilerek çeltik ekimi yapan davacıların fiillerinin sonucuna katlanmaları gerekeceği tabii olup, ayrıca davacılar zararın suyun kesilmesinden ileri geldiğini de ispatlayamamışlardır. Zira iddialarına dayanak olan bilirkişi raporu, 08.10.1970 tarihli olup su ise 11.10.1970’de kesildiğine göre, raporda suyun kesilmesi halinde meydana gelebilecek zarar tahmin edilmiş bulunmakla idarenin 13.01.1971’de yaptırdığı incelemede ise; zararın nedeninin kesin olarak bilinemeyeceği, o yılki hava şartlarının da etkili olabileceği belirtilmiş olup, Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğünden Ekim ayında sağanak halinde yağan yağmurların çeltik verimi ve kalitesine menfi etki yapabileceği bildirilmiş bulunmaktadır. Bu duruma göre tazmini istenen zararın kesin nedeni ve illiyet bağı davacılar tarafından ispatlanamadığından yönetimin gerek hizmet kusuru, gerekse objektif sorumluluk ilkelerine göre sorumlu tutulması mümkün değildir” denilmiştir.[97]
Danıştay, kazanılmış hakkın mevcut olup olmadığını saptarken, genel hukuksal durumların kişiler hakkında uygulanıp uygulanmadığını araştırmaktadır. Danıştay’a göre, kural tasarruflarla kabul edilen hukuksal olay ve esaslar ferdi durumlara dönüşmedikçe, kazanılmış hakların varlığından bahsedilemez. Bir başka anlatımla, gene Danıştay’a göre, elde edilmiş bir hakkın bulunduğunun kabul edilebilmesi için, objektif bir hukuksal kuralın kişi hakkında uygulanması veya kendiliğinden uygulanacak hale gelmesi gerekmektedir. Bu durumda Danıştay, kazanılmış hak için objektif ve genel bir düzenlemenin kişi hakkında uygulanması veya kendiliğinden uygulanacak hale gelmesini gerekli görmektedir.
Bununla birlikte Danıştay’ın kazanılmış haklara ilişkin kararları arasında genelde bir birlik görmek mümkün değildir. Bu durum, kazanılmış hak kavramına verilen anlamı saptamayı da zorlaştırmaktadır. Örneğin avukatlık ruhsatı konusunda, ruhsatın henüz verilmemiş olmasının kazanılmış hakkın varlığını ileri sürmeye engel olduğu, buna karşılık avukatlık ruhsatı verilmiş bulunan kişinin staj yaptığı sırada memur olduğunun sonradan anlaşılması nedeniyle, ruhsatının geri alınmasına kazanılmış hakkı ortadan kaldıracağı kabul edilirken; başka bir kararda, kazanılmış hak için ruhsat verilmesi yeterli görülmeyip, fiilen avukatlık yapmış olma koşulu aranmaktadır.[98]
Bir haktan yararlanmış olmanın kazanılmış hakkın ortaya çıkması için önemli olduğunu kabul eden Danıştay’ın bu konudaki kararları arasında da farklılıklar bulunmaktadır. Nitekim davacının İngiltere’deki tahsiliyle lise mezunu haklarından yararlanabileceğine Milli Eğitim Bakanlığınca 1974 tarihinde karar verilmiş bulunmasına, uzun yıllar bu haktan yararlanan davacı için bu durumun kazanılmış hak olmasına demek suretiyle, uzun yıllar bu haktan yararlanan davacı için bu durumun kazanılmış hak doğurduğu kabul edilmektedir. Buna karşılık, Danıştay Genel Kurulu bir kararında, uzun bir süre geçmekle kazanılmış bir hak oluşması da özel hukuku ilgilendirip bu yoldaki yönetsel kararı etkilemez, denilmektedir.[99]
Gerçekte, bir hakkın belirli bir süre kullanılması sonucu, kazanılmış hakka dönüştüğünün kabulü normal olarak hukuka aykırı olan işlemlerle ilgililer lehine yaratılan durumların belirli bir süre geçtikten sonra artık tartışılmaz hale gelip, korunması gereksiniminden doğmuştur. Bununla birlikte işlem hukuka uygun olsa da, kazanılmış hakkın meydana gelebilmesi için, haktan bir süre yararlanmış olma koşulunun da arandığı görülmektedir. Bu hukuksal düşüncenin aksine, yani haktan bir süre yararlanmış olmanın kazanılmış hakkın meydana gelmesi ve engel olduğu da kararlarda kabul edilmektedir. Nitekim, bir kararda, önceden aynı yer için ruhsat verilmiş olmasının, bu yerin uzun süre kapalı kaldığı gözetilerek kazanılmış bir hakka konu oluşturmayacağından, denilmektedir.
Danıştay’ın düzenleyici işlemlerin kişilere uygulanması veya kendiliğinden uygulanarak gelmesi yönündeki tutumu yerinde olmakla birlikte, haktan bir süre yararlanılmış olması gibi bazı koşulların gerekli olmadığını söylemek mümkündür.[100] Bu ancak hukuka aykırı işlemlerin kişiler lehine doğurdukları hukuksal durumların korunmaya değer hale gelmeleri açısından bir anlam ifade edebilir. Aslında bu konuda Danıştay’ın tam bir çizgide hareket ettiğini de söylemek mümkün değildir.[101]
Ayrı ayrı olmak üzere her dairenin yerleşik içtihatları ele alınmak suretiyle kazanılmış hak konusuna açıklık getirilmeye çalışılacaktır.
Aşağıda belirtilen İçtihadı Birleştirme Kararlarında “Kazanılmış Hak” sorununa çeşitli şekillerde temas edildiği görülmektedir
a. Çiftçiyi Topraklandırma Başlıklı 4753 Sayılı Kanuna göre, muhtaç çiftçiye verilen toprağın, gerçek dışı beyana dayanılarak elde edilmesi nedeniyle Hazine yararına geri alınmasını sağlamak için önceki dağıtım kararının ortadan kaldırılmasına ilişkin valilikçe onaylı toprak komisyonu kararında yönetim hukuku esaslarına ve mevzuat hükümlerine aykırılık bulunmadığını dair.[102]
b. 3546 Sayılı Danıştay Kanununu zamanında açılmış bulunan ve 521 Sayılı Kanunun yürürlükte olduğu dönemde karara bağlanan davalarda, 521 Sayılı Kanunun 68 ve 70 nci maddelerinin uygulanamayacağı, 71 nci maddenin ise bazı kayıtlarla uygulanacağına dair.[103]
Parselasyon planlarına karşı açılan davalarda dava açma süresinin Anayasanın 114 ncü maddelerine göre, yazılı bildirim tarihinden itibaren başlayacağına dair.[104]
c. Paraya ilişkin konularda kanuna aykırı olarak yapılmış ödemeler sonunda, haksız ödemenin idarece geri alınabileceğine dair,[105]
d. İdarenin, yaptığı hatalı ödemelerin ancak dava açma süresi içinde istenebileceği, bu süre geçtikten sonra re’sen aylıktan kesinti yapılamayacağına dair,[106]
e. Davada İçtihatları Birleştirme Kurulunun 26.09.1952 tarihli 1952/244 sayılı kararı ile sağlanan korumanın kamu yararı ve kamu düzeni ile sınırlı olduğu, idari istikrar ilkesi esas alınarak sağlanan bu korumanın kamu düzenini ve bunun sonucu olarak kamu yararını ihlal eden, bozan bir sonuca ulaştığında artık sürdürülmesinin olanaklı bulunmadığı, korumanın hukuka aykırı işlemin düzeltildiği tarihe kadar ilgili kişi için doğurduğu kişisel kazanımlarla sınırlı kalacağının kabul edilmesi gerektiğine dair,[107]
f. 1425 Sayılı Kanunun 7 nci maddesiyle 5434 Sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanuna eklenen geçici 20 nci madde gereğince serbest tabiplikte geçen hizmet süresinin borçlandırılması ve borçlandırılan bu sürenin fiili hizmete eklenmesine, akabinde de bir süre sonra bu işlemin iptaline ilişkin davalı idare Müdürler Kurulu Kararının yapılan değerlendirilmesinde; Anayasanın kazanılmış hakların korunması için konulmuş kurallar bütünü çerçevesinde varılan sonuçlara dair karar.[108]
a. Yapı Tesis ve Onarım İşleri İhalelerine Katılımcı Yönetmeliğinin 8/111/ B/ 6/c bendinde hukuka aykırılık bulunmadığı; ancak, kazanılmış hakların saklı tutulmasına ilişkin bir kural getirilmemiş olması nedeniyle yapılan eksik düzenlemenin hukuka aykırı olduğuna dair karar.[109]
b. Bütünü itibariyle genel olarak şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygun olduğu bilirkişi raporuyla belirlenen planın ve bu plan uyarınca tesis edilen uygulamanın, kazanılmış hak yönünden değerlendirilmesinin hukuka uygun bulunmadığına ilişkin karar.[110]
c. Hukuka aykırı idari işlem nedeniyle elde edilen kazanımların işlemin düzeltildiği tarihe kadar korunması gerektiği, hukuka aykırı işlemin düzeltilmesinden sonraki tarihler için kazanılmış hakkın varlığının kabul edilemeyeceğine dair karar.110-a
3. 12 nci Daire Kararları         
a. Belediyenin özel malı olan ve geçici iskan için verilen arsanın geçici iskanı, temliki bir hak bahşetmediğinden, ihale ile üçüncü kişiye satılabileceği, kamulaştırma nedeniyle evsiz kalan davacıya geçici iskan için Belediye tarafından verilen arsa, 1580 Sayılı Yasanın 153 ncü maddesine göre belediyenin özel malı olduğundan, bu arsanın yetkili organın kararıyla başkasına satılmasında isabetsizlik bulunmadığı, ihaleye dahi iştirak etmemiş olan davacının bu işleme yönelttiği iddiaların reddi gerektiği,[111]
b. Polis Akademisi mezunu olan ve 01.07.1986 tarihinde emniyet amirliğine yükseltilen davacının, bu rütbedeki 3 yıllık bekleme süresini tamamlamadan 29.02.1988 tarihinde yürürlüğe giren 311 Sayılı KHK ile bu sürenin altı yıla yükseltilmesi nedeniyle bu KHK göre kazanılmış hakkından söz edilemeyeceği, 09.06.1991 tarihinde yürürlüğe giren 3748 sayılı yasa ile bekleme süresi 4 yıl olarak belirlendiğinden, davacının emniyet amirliğindeki görev süresinin dört yıl olduğu, aynı yasa ile yükselme için sınav koşulu da getirildiğinden, davacının bu sınavdan da muaf tutulamayacağı, anılan sınavda başarısız olan davacının bir üst rütbeye terfi ettirilmemesi işleminin hukuka uygun bulunduğu,111-a
c. Polis memuru olarak görev yapmakta iken görevini kötüye kullanmak suçundan dolayı, mahkumiyetine karar verilen ve cezası ertelenen davacının, anılan kararın temyiz edilmesi üzerine fiilinin ikna suretiyle irtikap suçunu oluşturduğu gerekçesiyle ve kazanılmış hakları saklı kalmak kaydıyla bozulması üzerine, idarece, 657 Sayılı Yasanın 48/A-5 ve 98/b maddeleri uyarınca görevine son verilmesine ilişkin işlemin mevzuata uygun bulunduğu,111-b
d. Adalet müfettişi olan davacıya, 547 Sayılı KHK.nin 11.maddesiyle değişik 2802 Sayılı Yasanın 106 ncı maddesi 2 nci cümlesinde yer alan adalet müfettişlerine yapılacak aylık, ek gösterge, yüksek hakimlik tazminatı ile bu madde uyarınca yapılacak ödemelerin net tutarının, yüksek mahkeme daire başkanına yapılacak aylık ek gösterge yüksek hakimlik tazminatı ve ödeneklerin net tutarını geçemeyeceği yolundaki hükmün mahkemece karar verilmesinden sonra temyiz incelemesinin, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olması nedeniyle anılan maddeye göre her ay yapılacak eksik ödemeye dair işlemde hukuka aykırılıktan söz edilemeyeceği111-c
e. Kulüplerinde transfer ettikleri oyuncuların eski akidi olan kulübe ödenecek meblağın saptanmasında, eski yönetmelik yerine yeni yönetmeliğin uygulanmasının kazanılmış haklarını ihlal ettiği iddiasıyla bu yolda tesis olunan işlemin iptali istenilmekte ise de; sözleşmenin yeni profesyonel Lig yönetmeliğinin yürürlüğe girdiği bir sırada yapılmış olması nedeniyle, olaya yeni yönetmeliğin uygulanması gerektiği yolundaki kararda hukuka aykırılık görülmediğinden davanın reddi gerektiği,[112]
f. Su rejiminde değişiklik olmadıkça, sulama hakkının tahsis şeklinde değişiklik yapılamayacağı,
Davacılara sözleşme ile 1500 dönüm için verilen su hakkının mevsim itibariyle su rejiminde herhangi bir değişiklik olmadığı halde, 6 yıl sonra 1000 dönüme indirilmesi yolundaki kararın, kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı niteliği itibariyle, mevzuata ve yönetim hukuku ilkelerine uymaması nedeniyle iptali gerektiği,[113]
g. Eski eser ticareti belgesinin yeni yönetmelik gereğince yenilenmesinde yeniden belge alacaklar hakkındaki hükümlerin uygulanmayacağı,
Saptanan yasa dışı bir hareketi bulunmadığı anlaşılan ve 16.02.1966 tarihinde yürürlüğe giren yönetmeliğin, yeniden belge alacaklar hakkında düzenlendiği hükümler uygulanarak, Asarı Altika Tüzüğüne uygun olarak verilen eski eser ticareti belgesinin yenilenmemesi yolundaki işlemin davacının kazanılmış haklarını ihlal eder mahiyette olduğu için iptali gerektiği,[114]
h. 24 Sayılı Basın İlan Kurumu Genel Kurulu Kararının 39.maddesinde, genel kurul kararlarında saptanan özellikleri taşıdıkları veya özelliklerin daha sonra düzelttikleri için resmi ilan almaya hak kazanan gazetelerin, bu haklarının doğduğu tarihteki nitelik ve koşullarını bu kararın 36.maddesine dayanarak eşit pay almak amacıyla veya diğer nedenlerle düşürdükleri takdirde, ilan haklarının düşeceği hükme bağlandığına göre, Trabzon’da yayınlanan 4 gazetenin sahipleri ile anlaşarak ve resmi ilandan eşit pay almak amacıyla hacmini düşürdüğü anlaşılan davacıya ait gazetenin niteliksiz sayılarak resmi ilanının kesilmesi yolundaki işlemde isabetsizlik bulunmadığından, dayanaksız davanın reddi gerektiği,[115]
I. Kazanılmış Haklarla İlgili 12 nci Dairenin Diğer İptal Kararlarından Örnekler
6136 Sayılı Yasanın 7.maddesi 3.bendi gereğince hazırlanan yönetmeliğin 9.maddesinin (e) bendinde, sabıkalılara bunların işledikleri suçlar af kanunları ile bütün neticeleriyle birlikte ortadan kalksa veya 647 Sayılı Yasa uyarınca silinmiş olsa dahi kendilerine silah taşıma veya bulundurma belgesi verilemeyeceği, aynı yönetmeliğin 8.maddesinin (d) bendinde de, daha önce silah taşıma veya bulundurma ruhsatı verilenlerin 9.maddesinde yazılı durumlardan birine düşmeleri halinde, izin belgelerinin iptal edileceği hükme bağlandığına ve eski yönetmelik zamanında alınan ruhsatların ilgiliye kazanılmış hak sağlamayacağı, yönetimin de her zaman hatalı işlemlerinden geri dönme olanağına sahip bulunduğu, değişik zamanlarda mahkum olup, bu cezaların kesinleştiği anlaşılan davacının, silah taşıma ruhsatının kaldırılmasında mevzuata aykırılık bulunmadığı,116
Kazanılmış hakların sonraki yönetmelikle ortadan kaldırılmayacağı, olayın geçtiği tarihte yürürlükte olan bir yönetmeliğe uygun olarak kazanılmış hak sahibi olanların sonradan çıkan yönetmelikle bu haklarının ortadan kaldırılamayacağı, dava konusu işlemin dayandığı, 05.05.1971 gün ve 13827 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanan ithalat yönetmeliğinden önceki yönetmeliklere göre ithalat işlemine başlayan ancak montaj izninin Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca geri alınması üzerine ithalatını zamanında gerçekleştiremeyerek davacı hakkında sonradan çıkan ve cezasal nitelikte bir önlem olduğu anlaşılan hükmün uygulanmasına olanak bulunmadığı, bu yönetmeliğe dayanan dava konusu işlemin iptali gerektiği,117
Gümrüklerde bulunan ve bundan böyle getirilecek olan porselen mutfak eşyasının yurda sokulması 05.08.1967 gün ve G/8652 Sayılı Kararname ile yasaklanmış ise de, sözü edilen kararname kazanılmış hakları ortadan kaldırır nitelik taşıdığından, bu kararnamenin yayınlanmasından önce ithal izni olan davacının getirdiği porselen eşyanın kesin ithaline izin verilmemesi yolundaki işlemin iptali gerektiği,118
Yolundaki kararlar konuya ilişkin bulunmaktadır.     
a. Yükümlü adına, alınan harcamalara katılma payına yapılan itirazı, zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle kabul ederek payı kaldıran itiraz komisyonu kararını; 5237 Sayılı Yasanının 48.maddesindeki 3 yıllık zamanaşımını 213 Sayılı Yasanın 114.maddesi 5 yıla çıkarılmışsa da, kazanılmış hakların ihlaline gidilemeyeceği, daima yükümlü lehine olanın uygulanmasının esas olduğu gerekçesiyle onayan Temyiz Komisyonu Kararında usul ve kanuna aykırılık bulunmadığından davanın reddine, denilmiştir.119
b. Mükellefe ait binanın özel hastane haline getirildiğinden bahisle, tadilat komisyonunca saptanan altıbin lira gayrisafi gelire mükellefin itirazı üzerine fiili kiraya göre onbin liraya yükselten itiraz komisyonu kararını, her ne kadar kiraya verilen binaya fiilen sağladığı kira üzerinden gelir takdiri yerinde ise de, saptanan    altıbin lira gelire vergi dairesince itiraz edilmediğine göre, bu hal mükellef lehine kazanılmış hak oluşturacağı, diğer yandan hastanenin yeniden meskene dönüştürülmesinin ayrı bir işlem olduğu gerekçesiyle gayrisafi iradı altıbin liraya indirmek suretiyle değişiklikle onayan Temyiz Komisyonu kararının yerinde olduğuna ilişkin karar, 120
Tel çivi satıldığı halde, işyerinde perakende satış vesikasının bulundurulmaması nedeniyle kesilen özel usulsüzlük cezasını onayan temyiz komisyonu kararında, 1318 Sayılı Yasaya bağlı 11 nolu tablonun 21.sırasında her nevi çivi işletme vergisi kapsamına alındığına göre, uyuşmazlık konusu tel çivilerin de vergi kapsamı içerisinde bulunduğunun kabulü gerektiği, altı nolu tebliğin tel çivileri işletme vergisi kapsamı dışında bıraktığı iddia edilmekte ise de, Maliye Bakanlığınca vergi uygulamalarında kolaylık, koordinasyon ve düzenleme sağlamak amacıyla bakanlık bünyesi içerisinde uygulanmak üzere çıkarılan mükellefler yönünden kesin bir idari işlem niteliğinde bulunmayan tebliğlerin, yasanın öngördüğü hususları değiştirmeyeceği ve yükümlüler için kazanılmış hak doğurmayacağı gerekçesiyle isabetsizlik görülmediğinden davanın reddine, denilmiştir.121
Bu durumda, kurul kararı, Maliye Bakanlığınca vergi uygulamalarında kolaylık, koordinasyon (eşgüdüm) ve düzenleme sağlamak amacıyla bakanlık bünyesi içerisinde uygulanmak üzere çıkarılan, yükümlüler yönünden kesin bir yönetsel işlem niteliğinde bulunmayan tebliğlerin yasayla düzenlenen ve yasanın öngördüğü konuları değiştirmesi ve yükümlüler için kazanılmış hak doğurması beklenemez anlamına gelmektedir.
a. Bina derinliği yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre verilir. Davacının kazanılmış hakkı yapılmış yapı kısımları için geçirli olup, yapısına ekleyeceği katlar hakkında da yürürlükteki imar mevzuatı hükümlerini ortadan kaldıracak biçimde kazanılmış hakların bulunduğu düşünülemez. Bu nedenle davanın reddine..., denilmiştir.122
b. Her olaya geçtiği tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümleri uygulanabilir... Esasen kazanılmış hakların söz konusu olduğu hallerde mevzuat hükümlerinin geriye yürütülmesi de mümkün değildir.123
Halk konutları standartlarına uygun yapılmayan yapılara nitelik belgesi verilemez, denilmek suretiyle geçmişi kapsar hüküm konulduğuna göre, bu hususlar göz önüne alınmak suretiyle yeniden   inceleme yapılmak üzere nitelik belgesi verilemeyeceği yolundaki işleminin iptaline, 124
c. İlçe Belediyesince kabul edilen imar alanı değişikliği büyükşehir belediye Meclisince reddedildiğinden, bu önerinin büyükşehir belediye başkanınca ilçe belediye meclisine gelen şekliyle onanmasının bu plana geçerlik kazandıramayacağı, 124-a
d. İmar planına uygun olarak yapılan ve biten yapıya ait ruhsat ve yapı kullanma belgesinin anılan taşınmazda konut yapımına izin veren ve ruhsatın dayanağı olan plan değişikliğinin iptal edildiği gerekçesiyle iptalinde, davacıların kazanılmış haklarının varlığı nedeniyle hukuka uyarlık bulunmamaktadır.124-b
e. Yapının bağımsız bölümünde 634 Sayılı Yasanın 19. maddesi uyarınca ana yapıya zarar vermeyecek nitelikte onarım ve tesis yapılabilir. Bu durumda inşaat bittikten sonra diğer maliklerin iznine gerek olmadan yapılması mümkün olan işlerin yapı inşa olurken yapılmasında bir sakınca görülmemektedir.125
Davacının, eski yönetmelik zamanında yaptığı toptancı haldeki tahsis isteminin yeni yönetmelik uygulanarak reddedilmesinde, diğer hak sahiplerinin talepleri kısa sürede cevaplandırıldığı halde davacının isteminin cevaplandırılması için yeni yönetmeliğin çıkmasının beklenmesinde ve kazanılmış hak sahiplerinin durumlarının geçici hükümlerle düzenlenmesinde isabet bulunmamaktadır.126-*
a. Üniversitede doçent olarak görev yapmakta iken süresi sona eren ve ayrı kadroya yeniden atanan davacıya yapılacak ödemelerin kadro derecesi üzerinden değil kazanılmış hak aylık derecesi üzerinden yapılması gerektiği, aksi yoldaki işlemde 2914 Sayılı Yasanının Geçici 4.maddesine uyarlık bulunmadığı,126-a
b. Naklen atamalarda kadro derecelerinin gözetilmesi gerekmektedir.126-b
c. Bakanlık müşavirliğinden bir başka göreve atanma sırasında kazanılmış hakların korunmasının asıl olduğu ve bu nedenle davacının sözleşmeli statüde geçen hizmetleri değerlendirilmeden kadro derecesini saptanmasında hukuksal açıdan isabet bulunmadığı,126-c
d. Davacının öğrenim durumu, hizmet süresi, kazanılmış hak aylık derecesi gözetilmeden atandığı, itfaiye müdürlüğü görevinden alınarak başka göreve atanmasında hukuka aykırılık bulunmadığı,126-d
e. 657 Sayılı Yasanın 76.maddesi uyarınca tesis olunan naklen atama işleminde davacının kazanılmış hak aylık derecesine eşit bir kadroya atanmasının şart olmadığı,126-e
f. Danıştay İçtihatları Birleşme Kurulunun 26.09.1952 günlü, 1952/244 Sayılı kararları ile sağlanan korumanın kamu yararı ve kamu düzeni ile sınırlı olduğu, idari istikrar ilkesi esas alınarak sağlanan bu korumanın kamu düzenini ve bunun sonucu olarak kamu yararını ihlal eden, bozan bir sonuca ulaştığında artık sürdürülmesinin olanaklı bulunmadığı, korumanın hukuka aykırı işlemin düzeltildiği tarihe kadar ilgili kişi için doğurduğu kişisel kazanımlarla sınırlı kalacağının kabul edilmesi gerektiği,126-f
g. Belli niteliklere sahip olmaları nedeniyle ve sınav sonucu başarılı olmak suretiyle bu göreve getirilip, eğitim hastanelerinin olanaklarından da yararlanarak yetişen başasistanların, belli bir süre sonra eğitim hastaneleri dışındaki diğer sağlık kuruluşlarına atanarak; bilgi, deneyim ve hizmetlerinden diğer sağlık kuruluşlarında da yararlanılmasına olanak tanınması yolundaki yönetmelik değişikliğinde kamu yararı ilkesine aykırılık bulunmadığı,126-g      
h. Kanun koyucu tarafından 375 Sayılı KHK.nin Geçici 5 nci maddesi kapsamında bulunan kişilerin devlet memurluğuna alınmasında Türk vatandaşı olma şartı aranmayarak, bu kişilerin yabancı uyruklu iken dahi devlet memurluğuna girebilmesi kabul edildiğine göre, bunların Bulgaristan uyruğunda iken geçen 657 Sayılı Kanunun 36/c-1 maddesi kapsamında bulunan hizmetlerinin kazanılmış hak aylık derece kademelerinde değerlendirilmesinin belirtilen yasal düzenlemelerinin amacı ile hak ve nasafet ilkelerine uygun düşeceği,126-h
ı. Sicil amirlerinin yönetici kademesindeki memurların özellikle yöneticilik yeteneği ile ilgili olumsuz değerlendirmelerinin naklen atama işleminin tesisine dayanak olabileceği,126-ı
a. 31.12.1992 tarihinde yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı ile yatırım ortaklığı ve fonlarından katılma belgesi karşılığı 12.02.1992 gününden itibaren elde edilen gelirin %35 oranında tevkifata tabi tutulacağı, yayım tarihinde yürürlüğe girmesinin de, kazanılmış hakların ihlalinden ve kararnamenin geçmişe yürütüldüğünden söz etmenin mümkün olmadığı,126-i
a. Eski yönetmelik hükümlerine göre faaliyette bulunan içkili yerin bulunduğu binanın yıkılması sonucunda davacının zorunlu olarak işe ara verdiğinin, işi temelli terk etmediğinin kabulü gerekeceği, zaten ayrı yerde aynı işi kurmasın da bu amacına doğruladığı, davalı idarenin, bu yerin içkili yer bölgesi kapsamından çıkarıldığını beyan etmesi nedeniyle, davacının 09.07.1984 tarihli ilgili yönetmeliğin geçici maddesi uyarınca kazanılmış hakkının bulunduğunun kabulü gerekeceği,126-j
b. Mevzuata göre yasal olarak yurda giriş izni verilmemiş olan aracın icra yoluyla iyi niyetle kazanılmasının korunmaya değer bir hak oluşturmayacağı126-k
c. 01.02.1995 tarihinde yürürlüğe giren, gelir ve kurumlar vergisinden ayrı olarak söz konusu vergiler üzerinden hesaplanacak fon payı oranının %7 den %10’u çıkarılmasına ve düzenlemenin 1994 takvim yılı gelir ve kurumlar vergisine de uygulanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararında hukuka aykırılık görülmediği,126-l
d. Ateşli silahla işlenen cürümlerden hükümlü bulunan davacıya, hükümlü bulunduğu suç 6136 Sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce işlenmiş ve hüküm adli sicilden silinmiş olsa bile, silah taşıma ruhsatı verilmemesinde, mevzuata aykırılık bulunmadığı,126-m
e. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürüyerek etki yapmasının mümkün olmadığı,126-n
a. 458 Sayılı KHK ile kazanılmış hak aylığının ve emekli kesenek aylığının 7.dereceye yükseleceği, 2914 sayılı kanun kapsamındaki personelin ayrıca görev aylıklarının da bir derece yükseltilemeyeceği,126-o
b. Lisansüstü Eğitim Yönetmeliğinde yapılan yabancı dil sınavı (KPYDS) ile ilgili değişikliğin, doktora yeterlilik sınavına girmemiş eski öğrencilere de uygulanacağı,126-ö
c. ...Üniversitesi...Tıp Fakültesi İngilizce Programı Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinde, Klinik Bilimlerine Giriş Programında komite sisteminden vazgeçilerek her ders için ayrı sınav ve değerlendirme yapılması sisteminin, bu uygulamaya geçilmeden önce okula kaydını yaptırmış bulunan öğrencilere uygulanacağı,126-p
d. Tekel müfettişleri derneğinin tekel müfettişlerine tahsis edilecek kamu konutu türünün belirlenmesine ilişkin düzenlemeye karşı dava açma ehliyetinin olmadığı,127
Yapılan iskan yardımının üzerinden uzun süre geçtikten sonra bu işlemin istikrar kazanması nedeniyle değiştirilemeyeceği, kabul edilmekle birlikte, yasaya açıkça aykırı olan uygulamaların sonradan saptanmak durumunda bu aykırılığın sürdürülmesinin adalet ve hakkaniyet ilkesiyle bağdaşmayacağı açıktır. Olayda 1932 yılında yapılan anlaşmazlık konusu iskan yardımının borçlandırma yoluyla değil de, adi iskan yoluyla yapılmış olması halinde, tapu kayıtlarında ve bu kayıtların dayanağını oluşturan iskan komisyonu kararında aile bireylerinin paylarının eşit olarak gösterilmesi gerekeceğinden sözkonusu iskan yardımının yalnızca aile reisi adına yapılmış olması yasaya açıkça aykırı sayılacak niteliktedir.128
Davacının özel durumu ve olayın özelliği irdelenerek verilen kararlardan da “adalet” ilkesinin kullanıldığı görülmektedir.129
Davacı hakkında suç tarihini takiben, vakit geçirilmesizin, hiç değilse mahkumiyet kararından hemen sonra disiplin kovuşturması yapılarak bir karar verilmesi gerekirken aradan çok uzun bir süre geçtikten sonra Üniversitelerden uzaklaştırma cezası verilmek suretiyle ilişiğinin kesilmesi işlemini... “... Af Kanunundan Yararlanarak Üniversiteye yeniden kaydolma olanağından mahrum bırakılmış olmasında hak ve nasafet kurallarına uyarlık yoktur...” gerekçesi ile Danıştay iptal etmiştir.130
Davacının doktora öğreniminden sonra, Adalet Komisyonu Kararıyla yapmış olduğu dokuz aylık stajın geçersiz sayılması işlemini; “... dokuz aylık stajın sonucu itibariyle yasaya ve usulüne uygun biçimde yürütüldüğüne ve bu konuda kendisine yükletilecek bir kusur bulunmadığına göre, davalı idarece geçerli sayılması gerekirken aksine önceden yaptığı ve izinsiz terkettiği üç aylık staja bağlı bulunduğundan bahisle kabul edilmemesinde hukuka, hak ve nasafet ilkelerine uyarlık görülmemiştir....” gerekçesiyle işlemi iptal etmiştir.131
Bu kararda, genelleştirilemeyecek, sadece davacının durumuna ve olaya özgü bir karar verildiği için...”   “nasafet ilkesi” kullanılmıştır.
T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün iştirakçi emekli, dul ve yetimlerden olan alacakları bakımından bu kişilerin sandıktan olan alacakları için 5434 Sayılı Yasanın 116 ncı maddesinde öngörülen 5 yıllık zamanaşımına denk bir süre ile bağlı bulunmasının “hak ve nasafet” ilkesinin gereği olduğuna karar verilmiştir.132 Bu kararda da, “nasafet” ilkesinin gereği olduğuna yer verilmekte ise de, yukarıdaki kararın aksine genel, başka olaylarda uygulanabilecek nitelikte bir karar verilmiştir.
Danıştay bir çok kararında “adalet”, “hakkaniyet”, “nasafet” ilkelerini kullanırken, aslında tüm hukukun genel ilkesini karşılamaya çalışmaktadır. Bu nedenle olsa gerek ki, bu ilkeleri genelde diğer ilkelerden biri ile birlikte kullanmaktadır.
Bunun nedeni, bu kavramların son derece geniş anlamda kullanılabilir olması, diğer hukuk ilkeleri ile birlikte irdelenmek suretiyle bütün hukuk genel ilkelerini kapsayabilmesinde yatmaktadır.133
Bu ilkeler, takdir yetkisinin kullanılmasında yönetime getirilen bir sınırdır.
Hakkaniyet; takdir yetkisi kullanırken, hukuk kuralları içinde kalınması, hukukun ana ilkelerine uygun olmasına dikkat edilmesi gerektiğini gösterir.
Nasafet ise, sübjektif adalet duygusuna dayanır. Adalet; olayın özellikleri gözönüne alınmadan, objektif bakımdan doğru olan hal tarzını ifade eder.
Nasafet; olayın özelliklerine, değişik hal ve koşulların ve menfaat uyuşmazlıklarının gözönüne alınarak, onları en iyi tatmin edecek ve her olayın özelliğine en uygun gelecek biçimde yasanın uygulanmasını gerektirir.134
Danıştay Kararlarında bu şekilde bir ayrım yapılmamakta, birçok farklı durumda, çeşitli hukukun genel ilkelerini vurgulamak yerine sadece “hak”, “adalet”, “hakkaniyet” ve “nasafet” ilkeleri kullanılmaktadır.
Bu konudaki Danıştay kararlarına satırbaşlarıyla temas etmek gerekirse;
Önceki döviz kurunun geçerli olduğu süre içinde fiilen finanse edilen döviz için sonraki döviz kurunun uygulanamayacağı,135
Döviz tahsisinin mevzuatla öngörülen süre içinde kullanılması gerektiği,136
Yol yapımı sırasında kamulaştırma alanı dışındaki taşınmaz malda haksız fiil sonucu gelen zararın tazmini davasında adli yargı yerinin görevli olacağı, mülkiyet hakkı doğmamış taşınmaz mal üzerindeki bitkilerden dolayı idarenin tazminle yükümlü tutulamayacağı,137
Yürütmenin durdurulması kararının, yönetimce zamanında uygulanmaması sonucu uğranılan zararın yönetimce tazmini gerektiği,138
Yönetimin yasalara uygun işlemlerinden dolayı tazminatla yükümlü tutulamayacağı,139
Davalı yönetim, makul bir süre içerisinde Danıştay Kararının gereğini yerine getirmek için gerekli girişimlerde bulunduğuna göre, bu kararın yerine getirilmediğinden söz etmeğe olanak bulunmadığı,140
Yasaca öngörülen sundurmada kalma süresinin bitmesi beklenilmeksizin, beyanname uyarınca kütüğe yazımı yapılmış olan ithal malın yönetimce satılması durumunda, kişilerin bu nedenle uğradıkları zararın tazmini gerektiği,141
Kazanılmış hak bulunmadıkça yeni döviz kurunun uygulanmasında mevzuata aykırılık bulunmadığı ve bu itibarla kur farkından dolayı tazminat ödenmesine olanak bulunmadığı,142
İthali fiilen gerçekleştirilemeyen mallarla ilgili olarak yeni döviz kur farkının uygulanabileceği,143
Tasfiye kararına göre ithal izni alınan ve gümrük tarife ve istatistik pozisyonunda yer alan eşya için nakdi tazminat alınamayacağı144
Emrin yanlış uygulanmasının ve Anayasa hükmüne uyulmamasının hizmet kusuru olduğu,145
Yönetimin yapılmasından sorumlu olduğu görevi yerine getirirken hizmetin gerektirdiği araç ve personeli sağlamakla yükümlü bulunduğu, aksi durumun hizmet kusuru sonucuna ulaşacağı,146
Özel olmaktan çıkarılıp Resmi Yüksek Okul kapsamına alınan okuldaki görevlinin ücretinin yurdumuzun olanaklarına göre saptanmasında tutarsızlık bulunmadığı,147
Bedelsiz tahsis ve temlik olanağı sağlayan yasa değişikliğinden önce felaketzedelerin iskanı için istimlakine girişilen köy tüzel kişiliğine ait taşınmaz malların sonradan hazine adına bedelsiz tescil edilemeyeceği,148
İmza incelemesi sırasında yönetimce kaybedilen bononun tahsili yolunda borçlu aleyhine dava açılmak suretiyle zararın sözkonusu olup olmadığı saptanmadan, açılan tazminat davasının reddine ilişkin davada; tekel maddelerinde yapılan fiyat indiriminden dolayı bayilere indirimin uygulandığı tarihteki miktar üzerinden fark ödeneceği,149
Yönetimin hatalı işlemi sonucunda uğranılan zararın tazmininin istenebileceği,150
Yasaya aykırı olarak yıktırılan bina nedeniyle doğan zararı yönetim tazminle yükümlü olduğu,151
Ruhsata dayanarak yasal süresi içerisinde inşaata başlanmamış ise, kazanılmış hakkın doğmayacağı,152
Davacının usulsüz durdurmadan doğan zararının hizmet kusuru oranına göre belediyece tazmini gerekeceği,153
Yasaya uymayan ruhsat isteklerinin reddedilmesi nedeniyle kişilerin uğradıkları zararı belediyenin tazmini gerekeceği,154
Parselasyon planlarının hazırlanmasıyla kişiler hakkında tazmini gereken zararın doğmayacağı, zararın doğması için bu planların uygulanması ve gereğinin bir eylemle yerine getirilmesi gerekeceği, ifraz, tevhit ve tevzi işlerinin, gayrimenkuller üzerindeki binaların yıktırılması suretiyle yapılmasına ve bu amaçla binaların kamulaştırılmasına uygun bir hüküm bulunmadığı,155
Anayasa Mahkemesi 23.01.1998 günlü, 4331 Sayılı “Tabii Afetlerden Zarar Gören Vakıf Taşınmazların Afet Öncesi Kiracılarına Kiracılık Hakkı Tanınması ve Devam Etmekte Olan Kira Sözleşmelerinin Sona Erdirilmesi ile ilgili olarak 6570 Sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Ek ve Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun’un 2 nci maddesiyle 6570 Sayılı Yasaya Eklenen    ’’Geçici Madde 6’nın Anayasanın 2,10 ve 48 nci maddelerine aykırılığı sanıyla açılan iptal davasında “Vakıflar Genel Müdürlüğünün mazbut ve mülhak vakıflara ait gayri menkullere ilişkin kira sözleşmeleri, bu maddenin yürürlülük tarihinden itibaren üç ay sonra sona erer” içerikli yukarıda anılan Geçici 6 ncı maddenin ilk fıkrasını iptal etmiştir.
Yüce Mahkeme iptal gerekçesinde, kazanılmış haklar konusuna da değinmiş ve gerekçesinde aynen “kişiler toplumda yasaların emredici hükümlerine, ahlak ve adaba aykırı olmamak şartıyla dilediği konularda sözleşmeler yapmak hakkına sahiptirler. Kişilerin serbest iradelerinin ürünü olan sözleşmelerin feshedilmesi, şartlarında değişiklik yapılması veya bu sözleşmeden doğan haklar üzerinde tasarruf edilmesi ancak ve yalnız o kişilerin haklarıdır. Kişiler arasında akdolunan sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklar ise, bağımsız yargı organları tarafından çözüme bağlanır. Sözleşmeden doğan uyuşmazlıkların yargı organları önüne götürülmesi ancak ve yalnız sözleşmenin taraflarına aittir. Kişiler bir hukuk düzeninde birbirleriyle akdettikleri sözleşmelere hiçbir üçüncü kişi, merci veya organının müdahale edemeyeceğine emin olmalıdırlar. Zira, özel hukuk alanına giren sözleşmelerin konusu olan hak ve yükümlülükler ancak o sözleşmenin taraflarını ilgilendiren ve o sözleşmenin taraflarına ait kazanılmış haklardır. Bu konu Anayasamızca da güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kadar ciddi bir nitelik taşımakta ve ayrıca da Anayasamızın 48 nci maddesinde ifadesini bulan “herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.’’ hükmü ile de belirtilmiş ve pekiştirilmiştir.
Zira tarafların altına imza atıkları sözleşmelerin kendi özgür iradeleri dışında bir kişi veya organ tarafından ileride değiştirileceği veya tamamen ortadan kaldırılabileceği olasılığı hukuk teminatını tamamen ortadan kaldıracağı gibi toplumdaki teşebbüs ve yatırımları da çok ciddi boyutta ve olumsuz yönde etkileyeceği açık bir gerçektir.” demiştir.
Anayasa Mahkemesi yasalarının emredici hükümlerine, ahlak ve adaba aykırı olmamak koşuluyla yapılan sözleşme hükümlerinin taraflar arasında kazanılmış hak oluşturacağını bu karar ile vurgulamış bulunmaktadır156
a. Anayasa Mahkemesi iptal kararları geriye yürümez. Bu nedenle, 23.05.1998 tarihinde yürürlüğe giren 20.05.1998 tarih ve E.1998/10 K.1998/18, Sayılı Anayasa Mahkemesi iptal kararı, 4331 Sayılı Yasa ile başkaca bir işlem gerekmeksizin 27.04.1998 tarihinde feshedilen mazbut ve mülhak vakıf taşınmazlarına ilişkin kira sözleşmelerine etkili değildir sonucuna ulaşmış ve kazanılmış hak ilkesinden hareketle alınmış bulunmaktadır.
Yüce Yargıtay Genel Kurulu kararında “... Anayasal yargıda; idari yargıdaki iptal kararının (extunc) geriye yürüme etkisi ilke olarak kabul edilmemiş ve iptal edilen kuralın baştan beri geçirsiz duruma geldiği, esası benimsenmemiştir. Diğer bir anlatımla Anayasa Mahkemesinin iptal kararının geriye yürümezliği kuralına öncelik tanımıştır.
Anayasanın 153/v maddesine bakıldığında, iptal kararının geri yürümeyeceği ilkesine, yasa koyucu tarafından bir istisna tanınmadığı, kuşku ve duraksamaya yer olmaksızın görülmektedir.
Ne var ki bu Anayasal hükmün salt lafzı yorumda uygulanması, zaman zaman hakkaniyet, nasafet, eşitlik ve adalet ilkelerine aykırı sonuçlar yaratabilir. O nedenle Anayasanın 153/v maddesinin istisnalarının varlığı öğretide ve yargıda gündeme getirilmiş ve tartışılmıştır.
Türk Anayasal sisteminde benimsenen iptal kararının geriye yürümezliği kuralının getiriliş amacı, devlete güven duygularını sarsmamak devlet yaşamında kargaşaya neden olmamak toplum huzurunun sarsılmasını sağlamak olarak özetlenebilir.
Esasen bir hukuk kuralını yürürlüğü sırasında bu kurala uygun biçimde tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların (kazanılmış haklar) korunması hukuk devletinin gereğidir.
O nedenle hukuksal ve maddi alanda etkisini göstermiş hukuk kaideleri uyarınca tamamlanmış ve sonuçlarını doğurmuş bulunan kazanılmış haklara Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün geri yürümeyeceğinin kabulü kaçınılmazdır.
Kazanılmış haklar Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlarındandır.
Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2 nci maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir.’’ hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Tüm açıklamaların ışığı altında durum değerlendirildiğinde, Anayasa Mahkemesinin 4331 Sayılı Yasa hakkında yürürlüğün durdurulmasına ilişkin kararı 23.05.1998 tarihinde Resmi Gazetede ilan edilerek yürürlüğe girmiş ve bağlayıcı olmuştur.
Oysa taraflar arasındaki kira sözleşmesi, bu tarihten önce 27.04.1998 tarihinde yasal kaidelere uygun bir şekilde işlemlerini tamamlayarak hukuki sonuç ve hükümlerine hasıl etmiş; en önemlisi tarafları yönünden objektif statüden subjektif statüye geçerek kişiye ait bir nitelik kazanmıştır. Farklı anlatımla, sözleşmenin son bulmasına ilişkin vakıflar idaresi yararına özel hukuk yönünde    kazanılmış hakkın   vücut     bulmasında    daha    sonra    Anayasa Mahkemesinin yürürlüğün durdurulması kararı devreye girmiş bulunmaktadır. Hal böyle oluca; “Anayasa Mahkemesinin sözü edilen kararı, somut olayda geriye etkili biçimde hukuksal sonuç doğurmayacağı kuşkusuzdur....’’ denilmiştir.157
Yargıtay Genel Kurulunun bu kararı ile Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün geriye yürüme etkisinin hukuki kapsam ve alanı üzerinde durulmuştur.
Öncelikle Hukuk Genel Kurulu bu konuyu, somut olayın zorunlulukla sürdüğü “kazanılmış haklar” çerçevesinde ve sınırlı düzeyde tartışmış ve tahlil etmiştir.
Yine işaret edelim ki, kazanılmış hakların varlığı halinde iptal kararının geriye yürümeyeceği ilkesi kurulda oy birliği ile kabul görmüştür.
Gerçekte de Anayasal yargıda idari yargıdaki iptal kararının (exture) geriye yürüme etkisi ilke olarak kabul edilmemiş ve iptal edilen kuralın baştan beri geçersiz duruma geldiği esası benimsenmemiştir. Bir başka anlatımla, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının geri yürümezliği kuralına öncelik tanınmıştır (Any.m.153). Bu kuralın getirilmesinde kuşkusuz kazanılmış hak ilkesi gözetilmiştir.
b. Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı verilmesinden önce karara konu yürürlükte bulunan yasaya göre subjektif hakkın doğmuş ve tamamlanmış olması halinde, Anayasa Mahkemesinin kararı geriye yürümez.(Any.m.153/5) hükmünü getirmiştir. Taraflar arasındaki kira sözleşmesi bu tarihten önce 27.04.1998 tarihinde yasal kaidelere uygun bir şekilde işlemlerini tamamlayarak hukuksal sonuç ve hükümlerini hasıl etmiş; en önemlisi davanın tarafları yönünden objektif statülerden, sübjektif statüye geçerek kişiye ait bir nitelik kazanmıştır. Farklı anlatımla, sözleşmenin son bulmasına ilişkin vakıflar idaresinin yararına özel hukuk yönünden kazanılmış hakkın vücut bulmasından daha sonra Anayasa Mahkemesinin yürürlüğün durdurulması kararı devreye girmiş bulunmaktadır. Hal böyle olunca; Anayasa Mahkemesinin sözü edilen kararı, somut olayda geriye etkili biçimde hukuksal sonucu doğurmayacağı kuşkusuzdur.157-a
Askeri Yüksek idare Mahkemesinin kazanılmış hakka dayandırılarak tesis olunan birçok kararı bulunmaktadır.
Bu kararlardan seçilmek suretiyle değerlendirmeye tabi tutulması uygun bulunan kararlar aşağıya çıkarılmıştır
a. Sözleşme süresi içerisinde asta müessir fiil suçundan kesinleşmiş mahkumiyeti bulunan uzman erbaşın sözleşmesinin feshi, mevzuatın amir hükmü ve yönetimin bağlı yetkisi gereği olmasına karşın; yönetim mekanizmasındaki aksama nedeniyle bu fesih işleminin, yenilenen sözleşme dönemi içerisinde ve bir yıl sonra yapılmasında hukuka aykırılık bulunmadığına ilişkin kararda; bir yıllığına ikinci   kez uzatılması biçiminde tesis olunan davaya konu işlemin, hukuk dışı bir temele oturduğu, bunun davacı lehine bir hak doğurması ya da müesses durum meydana getirmesinin söz konusu olmaması, hatalı davranışını bir yıl sonra fark eden yönetimin davacının sözleşmesini hukuka aykırı bularak feshetmesi ortada “kazanılmış hak” ya da yasaca korunması gerekli fiili durumun varlığından söz edilememesi dolayısıyla hüsnüniyet, hakkaniyet, yönetime güven vb. idare hukuku genel ilkelerinin uygulanması suretiyle, davacı lehine sonuçlar çıkarılamaması göz önünde bulundurulmuştur.158
b. Davacı memurun 1 nci derece kadrolu istisnai memur kadrosunda görev yapmakta iken, bu kadronun kaldırılması nedeniyle zorunlu olarak, öğrenim durumuna ve emekliliğe esas teşkil edecek derece ve kademesine uyan bununla eşit bir kadroya atanmasında hukuka aykırı bir yön görülmediği belirtilen kararda;159 istisnai memurluk kadrosuna bağlı derece ve kademenin, kişinin emekliğine esas teşkil eden derece ve kademesi gibi kazanılmış bir hak olmayıp, sadece statüden kaynaklanan bir hak olduğundan, bu kadronun kaldırılması ile yitirilmesinin olağan olduğu, böylece tesis olunan işlemin kazanılmış hakkı ihlal etmediği açıklanmıştır.
c. Devlet memuriyetine engel mahkumiyetinin üzerinden 11 yıl geçtikten sonra yaptırılan güvenlik soruşturmasının olumlu sonuçlanması üzerine memur statüsüne alınan, herhangi bir yalan beyanı, hileli davranışı bulunmayan ve bu statüde 7 yıl görev yapan davacının memur statüsüne son verilmesinin idari istikrar ilkesine aykırı olduğuna karar verilmiştir.160
Söz konusu mahkumiyetin üzerinden 11 yıl geçtikten sonra memuriyet statüsüne girme başvurusunda bulunan davacının sabıka kaydı bulunup bulunmadığına ilişkin Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı başvuru sonucunda, sabıkanın bulunmadığına ilişkin belge düzenlenmiştir. İlkokul mezunu olan davacının da aradan uzun süre geçtikten sonra sabıkasının silinmiş olabileceği kanaati ile bu belgeyi yönetime ibraz ettiği, akabinde de davalı idarece dört ayrı makam nezdinde yapılan güvenlik soruşturmasının aynı sonuca teyit etmesi üzerine devlet memurluğuna alınmasına engel halin bulunmadığı noktasında birleşilerek devlet memurluğuna alınmıştır.
Gerekçe olarak, yönetimin bir süre ile sınırlı olmaksızın tasarrufunu her zaman geri alamayacağı, aksi halde yönetilenlerin hukuki güvenliklerinin sağlanamayacağı, hukuka aykırı bir işlemin ancak muayyen bir süre sonraya kadar geri alınabileceği, belirli bir sürenin geçmesinden sonra işlemin yasaya aykırı olsa dahi kazanılmış hak oluşturacağı, yasaya aykırı bir işlemin uzun bir süre sonra geri alınmasının adalet, hakkaniyet, kamu düzeni ve istikrar ilkelerine dolayısıyla hukuka aykırı olacağı, topluma ve kişiye hizmetle yükümlü bir hukuk devletinin kişiye haksızlık yapmamak ve kendisinin yararlandığı bir süreden kişiyi de yaralandırmak zorunda bulunduğu, kazanılmış hakkın mevzuata uygun yapılmış yönetsel işlemlerden doğabileceği, ancak hukuka aykırı bir işlemin kazanılmış hak doğurmayacağı, ancak yerleşmiş kazanılmış durum yaratabileceği, bu tür işlemlerin dava açma süreci geçtikten sonra geri alınamayacağı, gösterildikten sonra gene gerekçede ayrıca, Yargıtay’ın 27.01.1973, E.1972/6, K.1973/2 Sayılı İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı ile Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22.12.1973 gün ve E.1968/8 K.1973/14 Sayılı Kararında belirtildiği    üzere, çok ciddi ve ağır ölçüde hukuka aykırı olmaları nedeniyle hiçbir hukuki değere sahip olmayan ve hukuken yok hükmündeki idari işlemler, yönetilenlerin gerçek olmayan beyan ve bilgilerle idareyi aldatarak yaptırdıkları işlemler hile ile elde edilmiş işlemlerle, idare edilenlerin kolayca anlayabileceği açık hataya dayalı işlemlerin hukuka aykırı olacakları için bir hak doğurmayacakları ve yönetimce her zaman geri alınabileceği gösterilmiştir.
d. 926 Sayılı TSK.Personel Kanununda yapılan değişiklikle, yeterlik derecesinin saptanması albay rütbesi için üsteğmenlik sicili dahil diğer rütbelere ait sicillerin ortalaması alınarak saptanmak durumunda olduğundan; davacı subayın önceki yasa hükmüne göre saptanan kıdem sıralamasının yeni yasayla değişmesinde hukuka aykırı bir yön yoktur.161
Birkaç unsurdan oluşan işbu kararın gerekçesinde, kazanılmış hakla ilgili olarak; davacının daha önceki yasa hükmüne göre hesaplanan sicil notu ortalamasına ilişkin kıdem sırası daha sonra yapılan yasa değişliği açısından kazanılmış durum olarak değerlendirilememektedir. Zira davacı hakkında yapılan kıdem sıralaması işlemi, onun hakkında direkt olarak yapılan subjektif bir tasarruf değildir. İşlem, sadece objektif bir şekilde getirilen ölçütlere göre yapılan bir faaliyetin sonucudur ve herkes için eşit şekilde ve uygulandıkları kişinin kendi kazanımlarından (almış oldukları siciller), bir başka husus katılmadan yapılmaktadır. Bu itibarla, bu tasarrufun davacının hukuksal varlığında “kazanılmış hakkı” konu teşkil edilecek pozitif bir kalemi teşkil edebilmesi ve giderek “kazanılmış haklar için getirilen hukuksal korumadan yararlanabilmesi niteliği itibariyle olanaksızdır.’’ denilmektedir.
e. Türk Silahlı Kuvvetler Kimlik Kartı Yönergesinde harp ve vazife malulü yedek subaylara yalnız askeri hastanelere başvuruda kullanılacak kimlik kartı verilmesi öngörüldüğünden, davacıya emekli subay kimlik kartı verilmemesi işleminde hukuka aykırılık görülmemiştir.162
İşbu kararın gerekçesinde “normlar hiyerarşisine” göre hak sahibi olmayan davacının “TSK. Kimlik Kartı Yönergesi” yle bir hakkın verildiği, daha sonra yönerge değişikliğiyle hakkın artık tanınmadığı, geçmişe teşmil edilmemek üzere kaldırıldığı görülmektedir. Gerçekten yasal düzenlemelerde emekli yahut vazife malulü TSK.Personeline yahut ailelerine kimlik kartı verileceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığından, bu konuda yönetimin takdir hakkı bulunduğu konusu kuşkusuzdur. Yönetim bu takdir yetkisini TSK.Kimlik Kartı Yönergesinde belirginleştirmiştir. Anılan Yönergede Harp ve Vazife malulü yedek subaylara yalnız askeri hastanelere başvuruda kimlik kartı verilmesi öngörülmüştür. Davalı yönetimin takdir hakkını kullanarak harp ve vazife malulü yedek subaylara hukukun kazanılmış hak, eşitlik ve kamu yararı gibi genel ilkelerine sadık kalmak koşuluyla, farklı kimlik kartı vermesinde ve yönergede de bu biçimde düzenleme yapmasında hukuka aykırılıktan söz edilemez . Bu nedenle davacıya subay kimlik kartı verilmemesi işleminde hukuka aykırılık bulunmamaktadır; denilmektedir.
f. İstisnai memur kadrosunda görev yapmakta iken, bir başka kadroya atanan davacı sivil memurun atandığı kadronun bilahare istisnai memura dönüştürülmesi, davacının istisnai memurlar için öngörülen ek özel hizmet tazminatını alabilmesi için yeterli olmayıp; bu kadroya yeniden ilgili yönerge hükümlerine göre istisnai memur olarak atanması gerekir.163
İstisnai memuriyetin kazanılmış hak teşkil etmediği, davacının atandığı yeni görev yeri kadrosunun daha sonra istisnai memur olarak değiştirilmesi, istisnai memurlar için öngörülen ek özel hizmet tazminatını alabilmesi için yeterli olmayıp bu kadroya yönerge hükümlerine göre yeniden istisnai memur olarak atanması ve somut olayda da TSK.Personel Kanunun Ek-17.maddesine göre 100 kişinin içinde bulunması gerekmektedir.
g. 4185 Sayılı Yasa uyarınca Gnkur.Bşk.lığınca yapılan değerlendirmede, davacının evlendiği Ukrayna uyruklu bayanın güvenlik soruşturmasının olumlu bulunması ve evliliğin uygun görülmesi karşısında, davacının yabancı ile evlilik nedeniyle müstafi kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadır.
h. 13 Ekim 1996 tarihinden önce Genelkurmay Başkanlığının izni olmadan yabancı uyruklu kişi ile evlenen subay ve astsubaylar hakkında, 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa 4185 Sayılı Kanunun 4 ncü maddesi ile eklenen ek geçici 71 nci madde uyarınca, 926 Sayılı Kanunun 4185 Sayılı Kanunun 3 ncü maddesi ile değişik, 112 nci maddesinin 3 ncü fıkra (a) bendi hükmünün uygulanması gerektiğine ve içtihatların bu yoldaki içtihatlar doğrultusunda birleştirilmesine...164
Birleştirmesine karar verilen içtihatlara göre, davacıların tümü 4185 Sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 13 Ekim 1995 tarihinden önce Genelkurmay Başkanlığının izni olmadan yabancı uyruklu kişilerle evlenmişler, evlilik akitlerinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 926 Sayılı Yasanın 445 Sayılı, Yasa Hükmünde Kararname ve 3768 Sayılı Yasa ile değişik 112 maddesinin 3 ncü fıkra (a) bendi uyarınca, haklarında istifa etmiş sayılması işlemi tesis edilmesi dileğiyle davalı yönetime başvuruda bulunmuşlar; davalı yönetim evliliğinin yabancı uyruklu kişi ile yapılıp yapılmadığı, bir diğer değişle, evlenilen kişinin yabancı uyruklu olup olmadığı, evliliğin geçerli bir evlilik sayılıp sayılmadığı hususlarının araştırılması için yetkili idari birimler nezdinde girişimlerde bulunulması ve araştırmanın 4185 Sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 13 Ekim 1996 tarihine dek sonuçlanmaması nedeniyle davacıların istifa etmiş sayılmasına ilişkin işlem tesis edilememiş, yönetiminin atmış günlük yasal yanıt verme süresi içinde suskun kalarak istemleri reddedilmiş sayıldığı, öne sürülerek doğan uyuşmazlıklar yargı yoluna gidilmiştir.
Burada üzerinde durdurulması gereken sorun, yabancı uyruklu kişi ile yapılan evliliğin evlilik akdinin yapılmasıyla birlikte asker kişinin, yani subay ya da astsubayın “istifa etme” sonucunu doğurup doğurmadığıdır. Bu bağlamda, evlilik akdinin hukuken geçirlilik kazandığı andan itibaren asker kişinin silahlı kuvvetlerle herhangi bir bağı kalmamıştır. Asker kişi statüsü kendiliğinden başkaca bir işleme gerek kalmadan sona ermiştir. Kişiler evlenme ile birlikte istifa konusunda kazanılmış bir hak elde etmişlerdir. Yönetimin yapacağı bu duruma sadece dışa vuran bir işlem tesis etmekten, ibarettir denilebilir mi?
Kazanılmış hak kavramı, genel, objektif, soyut bir hukuk normunun tanıdığı durumun edinimi olarak tanımlanabilir. Uygulama ve öğretide idare hukuku alanında kazanılmış haklardan değil, ancak, müesses (kazanılmış) hukuksal durumlardan söz edileceği baskın girmesi olarak kabul edilmelidir.
İdare hukukuna özgü kazanılmış hukuksal durumların özel hukuk alanında kazanılmış bir hak anlamına gelmediği ve buna özdeş bir hukuksal değerde bulunmadığı yadsınamaz. Bununla birlikte, yasa koyucu önceden başlayıp ta devam etmekte olan hukuksal durumların eski statü hükümleri dahilinde devam etmesini arzu ederse yeni kurallar ve hukuksal durumlara bunlar hakkında da hükümler koyabilir. Aynı şekilde yeni statünün eski durumları tasfiye etmesi yani bu hukuksal durumların yeni statüye tabi olması istenirse bunun içinde yeni hükümler konulmuş olması gerekir.
Davacıların durumu akdi olmayıp objektif hukuk kurallarına, statü hukukuna dayanan bir durum olması nedeniyle kurallardaki değişikliklerle getirilen yeni durumların, davacıların hal ve gelecekteki durumunu etkilemesi yeni kurallar gereği oluşan hukuksal durumlara tabi kılınması gerekir. Nitekim de öyle olmuştur. 4185 Sayılı Yasayla 926 Sayılı Yasaya eklenen ek geçici 71.maddede açıkça yeni hukuksal durumuna Silahlı Kuvvetlerle ilişiği kesilmemiş kişilere uygulanacağı vurgulanmıştır. Bu perspektifle 926 Sayılı Kanunun 445 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve 3786 Sayılı Kanunla değişik 112/3 (a) maddesinde “istifa etmiş sayılırlar” ibaresinin, yabancı uyruklu kişi ile izinsiz evlenenler yararına evlenme akdinin yapıldığı anda Silahlı Kuvvetlerle olan bağlarını kesilmiş ve ayrılmış sayılmaları için kazanılmış bir hak yarattığı, yönetimim tesis edeceği işlemin sadece beyani nitelik taşıyacağı yolundaki gerekçenin kabul edilebilirliği düşünülemez.
ı. Uzman erbaş kaynağından astsubay yetiştirmek üzere sınıf okuluna kabul edilen davacının, okula girmeden önce disiplin mahkemesi kararıyla 25 gün oda hapsi cezasıyla mahkum edildiğinin anlaşılması nedeniyle, okula giriş için aranan bir koşulu sağlamadığının tespiti dolayısıyla okuldan çıkarılmasında hukuka aykırılık yoktur.165
Taşıdığı engel hali nedeniyle ta başında zaten Astsubay Okuluna giriş hakkı olmayan birisinin, bu engelin giriş sırasında fark edilmeyip okula alınmış olması, mevcut engel hali hukuken meşrulaştırılamayacağı gibi, engeline karşın öğrenime başlayan kişi lehine kazanılmış bir hakkın doğumuna da neden olamaz. Kazanılmış hak kavramı hukukun öngördüğü kayıt ve koşullara uygun olarak veya hukuka aykırı olan bir işleme dayanılarak, idari istikrar oluşacak biçimde makul bir süre geçtikten sonra işlemin geri alınmazlığı yüzünden yapay sıhhat kazanması suretiyle edinilen hakları ifade ettiği cihetle, okula kabulünden keza bir süre sonra henüz mezun olmadan durumu fark edilen davacı hakkında tesis olunan işlem tüm unsurlarıyla hukuka uyarlı bulunmuştur.
i.1993 tarihli TSK.Konut Yönergesinin yürürlüğü döneminde hem korumalı statüde, hem de madalyalı statüde olması itibariyle puansız olarak konut tahsisi talep etme hakkı bulunan davacı subayın; kendisine korumalı statüde konut tahsis edildiği 17.06.1997 tarihinde yürürlüğe giren yeni yönerge ile de yalnızca hakkındaki koruma kararı devam edenlerle madalya nedeniyle konuta girenlerin beş yıllık oturma süresini tamamlamalarının öngörüldüğü, davacının ise madalya nedeniyle girmeyip halen korumasının da kaldırıldığı gerekçesiyle konutunun boşaltılması yolunda tesis edilen işlem kamu yararına aykırıdır.166
Bu konuda tanınan geniş takdir yetkisi çerçevesinde yapılan düzenlemelerle (Yönerge değişiklikleriyle) bir takım haklar verilir ya da geri alınırken, kişi yararı, kamu yararı dengesinin sağlanması ve önce tanınmış ya da kazılmış durumların dikkate alınması, takdir hakkının objektif kamu yararına ve eşitlik ilkesine aykırı düşmeyecek biçimde kullanılması zorunlu bulunmaktadır.
j. Davacı Hava Harp Okulu öğrencisi hakkında pilotaj muayenesi sırasında başvuru kısalığı nedeniyle uçucu yetiştirmeye elverişli değildir. şeklinde düzenlenen raporun hukuka aykırı bir yönü bulunmamaktadır.167
Davacı 1992 yılında TSK.SYY.nin 25.vd maddeleri uyarınca Sağlık Yetenekleri uygun görülerek Hava Harp Okuluna kabul edilmiştir. Davacının boyunun aynı Yönetmeliğin yedinci bölüm 68 nci maddesinde Hava Harp Okulu öğrencisi adayları için öngörülen 165 cm den kısa olduğu davacının Harp Okulu son sınıfında iken pilotaj muayenesi sırasında fark edilmiş ve uçucu aday olarak tefrik edilmemiştir. Uçuş standartlarına aykırı bir fiziksel yetersizliğe sahip olduğu sağlık kurul raporları ile sabit olan davacının bu fiziksel yetersizliği Hava Harp Okuluna alınmasına da engel olmasına rağmen Hava Harp Okuluna alınmadığına göre, bu neden uçucu yetiştirilmemede engel teşkil etmek yolundaki sav kazanılmış hak kurumu ile bağdaşmaz. Henüz daha uçuculuk statüsüne girmemiş, uçuculuk statüsünü kazanmamış olan davacının kazanılmış hakkından da söz edilemez.
k. Uzman Jandarma Onbaşı rütbesinde iken, boş kadro olmadığı halde idarece sehven uzman jandarma çavuşluğa terfi ettirilen ancak kısa bir süre sonra (beş ay) bu yanlışlık anlaşılarak hakkındaki terfi işlemi geri alınan davacı hakkında tesis olunan bu işlemi geri alınan davacı hakkında tesis olunan bu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.168
İdari istikrar prensibi gereğince idarece gerçekleştirilen bir takım işlemlerin hukuka aykırı olduklarının fark edilmesi üzerine geri alınması durumunda kazanılmış haklar korunmakta ise de, doktrin ve uygulamada işlemin hile ve ikrah ile tesis ettirilmesi, yok hükmünde olması ve açık hata bulunması hallerinde kazanılmış hak doğurmayacağı kabul edildiğinden, Uzman Erbaş Yönetmeliğinin 111 nci maddelerinin açık hükmü karşısında boş kadro bulunmadığı halde idarece tesis edilen Uzman çavuşluğa terfi ettirilme işleminin açık hata ile yapıldığı anlaşılmıştır.
l. İdari yargıda ıslah müessesini uygulama alını bulmakla birlikte, davacının cevaba cevap dilekçesi ile önceki dava dilekçesinde talep etmediği bir başka sicilinin iptalini istemesi mümkün ise de; önceki red kararları ile davacının diğer sicillerinin hukuksal denetimi yapıldığından, bu sicillerin iptali konusunda yeniden inceleme yapılmasına kesin hüküm ilkesi engeldir.169
Statü hukukunda özel hukuka özgü kazanılmış haktan söz etmek mümkün değildir. Aksi halde, yürütmenin kamu hizmetlerinin zorunlu kıldığı düzenlemeleri derhal yürürlüğe girecek biçimde uygulama olanağı bulamaz. Bu nedenledir ki, kişiselleştirilmiş, parasal haklara ilişkin ve ilgilinin mamelekine intikal etmiş durumlar hariç, idare hukukunda kazanılmış hak kavramına yer yoktur.
m. 1111 Sayılı Askerlik Kanunun Ek-4 maddesi uyarınca askerliğini er öğretmen olarak yapacak yükümlülerin Gn.Kur.Bşk.lığınca ihtiyaç fazlası olarak belirlenmesi gerekeceğinden, ülkenin içinde bulunduğu durumlar ve kaynak sıkıntısı nedeniyle davacının tabi olduğu celp döneminde er öğretmenlik statüsünün uygulanmamasında hukuka aykırılık yoktur.170
İdare hukuku alanında yanlış anlaşılmaya elverişli kavramlardan biriside kazanılmış hak kavramıdır. Bu nedenle kazanılmış hakkın ne olduğu “subjektif hak” ve “beklenen hak” kavramlarından farklarının neler olduğu konuları üzerinde kısaca durulmasında yarar görülmüştür.
Hak, çok genel bir deyimle, kişilerin hukuk tarafından doğrudan doğruya himaye edilen menfaatleri ve ondan yaralanma konusunda verilen yetkidir.Sübjektif hak hukuk tarafından doğrudan doğruya korunduğu halde, menfaat kamu yararına uygunluğun sağlanması amacıyla yapılan denetim çerçevesinde ve dolaylı biçimde korunmaktadır.
Kazanılmış hak, subjektif hak ve menfaatten kazanılmış olma özelliği ile ayrılmaktadır. Başka bir değişle kazanılmış hak kişiselleşmiş ve onun malı olmuş haktır.
Bu açıklamaların ışığında davacının durumu incelendiğinde, kendisine “er öğretmen “ statüsünü kazandıracak olan idari işlemin yapılmadığı, Genelkurmay Başkanlığınca Milli Eğitim Bakanlığı emrine verilme işleminin tesis edilmediği görülmekte bu nedenle kazanılmış bir haktan söz edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
n. Doğrudan J.Gn.K.Karargahına bağlı olmakta birlikte, çalıştığı birimin Güvercinlik kışlasına intikali nedeniyle davacının oturduğu Anıttepe lojmanlarından nakledilmesi işleminde hukuka aykırı bir yön yoktur.171
Bu statü hukuku olan idare hukukunda mameleke ilişkin işlemler dışında kalan işlemlerde kazanılmış hakkın varlığından söz etmek mümkün değildir.
o. Konutta beş yıllık oturma süresini tamamlamakla birlikte, Çiğiltepe lojmanlarının bir bölümünün tahsis yetkisinin bir başka komutanlığa(GATA) geçmesi nedeniyle çıkan bazı sorunların çözümlenmesi için, ön puanlama yapılmak suretiyle kendisine öneride bulunulmayan subayın; bilahere yapılan ön puanlama sonucu puanının yetersiz kalışı karşısında konuttan çıkarılması hukuka uygundur.172
Lojmandan yararlanma oranı yükseltilerek daha kapsamlı bir kesimin yararlanmasını sağlama ilkesinden hareket edildiği, bu ilkenin davacının durumunu da ilgilendirebileceği dikkate alınarak, 920 daireden 120 adedinin sonradan GATA’ya tahsis yetkisi ile devredilmesinden sonra kalan 800 daire için yeni %55 subay kontenjanı belirlenmiş ise de, önceki tahsis durumuna göre sıra tahsisli olarak bu konutlarda oturmakta olan astsubayların mağdur edilmemesi için süreleri dolana kadar oturmalarına izin verildiği, bu uygulamanın ilgilinin kazanılmış haklarının tanınmasının bir sonucu olduğu görülmüştür.173
ö.657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Geçici maddelerinden aylık almakta iken anılan Kanuna 20 Şubat 1979 gün ve 3520 Sayılı Kanunun 3 ncü maddesine ve 3 Sayılı liste gereği 55 olarak değiştirilen Ek Geçici 1 nci madde uyarınca kazanılmış hak aylıkları bir defaya mahsus olmak üzere bir üst derecenin aynı kademesine yükseltilen personelden, 1 Mart 1979 tarihinden sonra 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 137 nci maddesine bağlı cetvellerden aylık alacak şekilde statü değiştirenler hakkında 926 Sayılı kanuna 19 Şubat 1980 gün ve 2260 Sayılı Kanunla eklenen Ek Geçici 34/a maddesinin uygulanacağına ve bir üst dereceden yararlanmaya devam edeceklerine, içtihatların bu yıl da birleştirilmesi gerektiğine karar verilmiştir.174
2182 Sayılı Kanun ile 2260 Sayılı Kanunun sağladığı bütünlük içerisinde, bir üst derece uygulamasının kapsamı ve gerekçesi amaçsal yorum yöntemiyle incelendiğinde; çıkarlar   dengesi, kazanılmış hak, kanun önünde eşitlik, hukuk devleti ve adalet ilkeleri doğrultusunda 1 Mart 1979 tarihinde bir üst derece uygulamasından yararlanarak Silahlı Kuvvetler kadrosuna geçenlere 2260 Sayılı Kanunun uygulanacağı hakkında bir hüküm vazıı gerekirken, bunun üstü kapalı   söylenmekten (meskut) geçilmiş olması sonucu kanunda oluşan boşluğun, üst derece uygulanmasıyla güdülen genel amaç ve yararların esprisi doğrultusunda “Bu Kanunun hükümleri 2182 Sayılı Kanundan yararlanarak 1 Mart 1979 tarihinden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında geçirilen ve 926 Sayılı Kanunun 137 maddesine göre aylık almaya başlayanlar hakkında uygulanır” biçiminde bir hükümle doldurulması gerekmiştir.
p. Görev süresi daha uzun sivil memur kadrosundaki yüksek hemşire yerine rütbeli yüksek hemşirenin baş hemşire olarak atanmasında hukuka aykırılık yoktur.175
Aynı nitelikleri taşıyan görevlerde görev yerinin değiştirilmesi durumu 657 Sayılı Kanunun 76 ncı maddesi karşısında mümkün olup, kazanılmış hak aylık dereceler harici bu durumda kazanılmış hak ilkesine ayrılıkta söz konusu olamaz.
r.1803 Sayılı Af Kanunu kapsamına girmediği halde, şubesince yasanın yanlış yorumlanması sonucu ihtiyata alındığı ve askerliğini yapmış sayıldığı şeklinde nüfus cüzdanına şerh verilen davacının, bu işlemden çok kısa bir süre sonra yoklama kaçağı olarak aranması karşısında, beş yıl sonra yeniden askere sevk edilmesinde hukuka aykırı bir yön yoktur.176
Kazanılmış hak kavramı üzerinde hukukta bir görüş birliği bulunmamakla birlikte, kazanılmış hakkın doğabilmesi için her şeyden önce hakkın doğumunun söz konusu edildiği tarihte yürürlükte bulunan Kanun ve Yönetmeliklerin böyle bir hakka vücut verir nitelikte olması gerekmektedir. 1803 Sayılı Af Kanununun 15/B maddesi, 07.02.1974 tarihine kadar askeri öğrencilikten çıkarılanlar için bir hak getirmiştir. 07.02.1974 tarihinden sonra askeri öğrencilikten çıkarılanlar için hiçbir hakka yer vermemiştir. Davacı 03.07.1975 tarihinde askeri öğrencilikten çıkarıldığına göre, bu kanunun kendisine bir hak kazandırdığından söz edilemeyecektir. Davacının yok hükmündeki hatalı bir işlemle ihtiyata ayrılmış olması da kendisine bir hak sağlayamaz. Zira yok hükmündeki işlemlerin bir hak doğurmayacağı idare hukukunca bilinen bir ilkedir.
s. 926 Sayılı Kanunun kabulünde önce askeri öğrenci statüsüne giren davacının 1966-1969 yılları arasındaki astsubay okulunda geçirdiği sürenin tamamının emeklilik hizmet süresinden sayılmasına olanak olmadığı gibi, 5802 Sayılı Astsubay Kanununa göre bu konuda kazanılmış bir hakkı olduğu da söylenemez.177
Genel düzenleyici hukuk kuralları kişisel bir işlem yapılarak ferdi durumlara dönüştürülmedikçe, idare hukukunda kazanılmış hakkın varlığından söz edilemez. Kanun koyucu eskiden başlayıp da devam etmekte olan bazı durumların gene statü hükümleri dahilinde devam etmesini amaçlandığı takdirde yeni statüye bunlar hakkında da hükümler koyabilir. Bu takdirde, eski durumlar kazanılmış bir hakkın varlığından değil, yani statünün istisnai hükümlerine dayandığı için hukuksal bir değer ve geçerlilik kazanmış olur.
Yukarıdanberi yapılan tüm açıklamalar ve incelenen Yüksek Mahkeme İçtihatları, bugün için dahi “Kazanılmış Hak” kavramı üzerinde bir uzlaşma ve netliğin bulunmadığını, çeşitli yasal durum ve statülerle, işlemler karşısında, her olaya özgü bir değerlendirme yapılmakta olduğunu ortaya koymaktadır. Ne var ki, bugün bu kavramın aynı zamanda bir “Hukuk Genel İlkesi” olarak kabul edildiği ve idari yargılama sürecinde sık sık başvurulan bir “ilke-norm” teşkil ettiği de yadsınamaz.
Sorunun özel hukuk ve kamu hukuku cephelerinden farklı yansımaları, uygulamada bazı sıkıntı ve tereddütlere yol açsa da; geçmişteki konuya ilişkin içtihat birikimi, uygulayıcılara yine de yeterli ışık tutacak doğrultudadır.
İşte bu çalışmamız, sözkonusu içtihat birikimini gözler önüne sermek ve öğretinin konuya bakışını öz olarak hatırlatmak gibi bir amaçtan yola çıkılarak hazırlanmış ve tamamlanmıştır.
Amaç, “kazanılmış hak” kın içeriği ve uygulama alanı kavramına ışık tutmak olmakla beraber; hedef, bu kavramın tüm yargı yerleri bakımından farklı anlam ve değerlendirmelerle değil, aynı ve paralel şekilde uygulanmasının sağlanması olmalıdır. 


* AYİM.Başsavcısı
[1] Akbay Muvaffak, Umumi Amme Hukuku Dersleri, Ankara 1958, s.487-488.
[2] Tolon Kemal Doğu, iptal ve tam yargı davalarında kazanılmış hak, İdare Hukuku ve İdari Yargı   ile ilgili incelemeler (ııı), s.166-170.
[3] Tan, Turgut, İdari İşlemin Geri Alınması, Ankara 1970, s.69-70; Onar S.Sami, İdare Hukukunun   Umumi Esasları, İstanbul 1966 c.I.S.492-494, C.II.s.1239; Özyörük Mukbil, İdare Hukuku Dersleri, Ankara 1972-73, s.55-234.
[4] Velidedeoğlu H.Veldet, Türk Medeni Hukuku, İstanbul 1963, S.98.
[5] Akipek G.Jale, Türk Medeni Hukuku, Ankara 1973 c.I. s.141 vd.
[6] Velidedeoğlu Hıfzı Veldet, age. c.7.S.481.
[7] Özyörük age.s.235.
[8] Tolon, age. s.171.
[9] Özyörük, age. s.275; Tolon age. s.171.
[10] Tolon, age.s.171.
[11] Tolon, age s.171.
[12] Tolon, age. s.171.
[13] Özyörük, age.s.171.
[14] Tolon, age.s.171.
[15] Tolon, age s.171.
[16] Tan Turgut, İdari İşlemin Geri Alınması, SBF Yayınları, Ankara 1970, s.134.
[17] Onar, age c.I s.492-494.
[18] Bereket Zuhal, Hukukun Genel İlkeleri ve Danıştay, Ankara 1996, s.134.
[19] Tan, age s.65
[20] Duran Lütfi, İdare Hukuku Meseleleri, s.406.
[21] Özyörük, age. s.4.
[22] Tolon, age, s.172.
[23] Bereket, age, s.134.
[24] Bereket, age, s.135.
[25] Yrg.B.Gn.Krl.nun 27.1.1973 gün ve E.1972/6, K.1973/2 sayılı kararı.
[26] Bu karar 4.4.1973 gün ve 14915 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
[27] Bereket, age, s.135.
[28] Doğan M.Ali, Kazanılmış Hak Sorunu, Ankara Barosu Dergisi, s.33, 1976, s.636. 
[29] Bereket, age, s.136.
[30] Dan.6.D.nin 22.6.1987 gün ve E.1986/1363, K.1987/848 sayılı kararı. D.D.D.
[31] Tolon, age. s.172.
[32] Tan, age, s.65.
[33] Tolon, age, s.172.
[34] Tolon, age. s.172.
[35] Tan, age, s.65.
[36] Balta Tahsin Bekir, İdare Hukuku, c.I Ankara 1964, s.6
[37] Balta, age, s.59-67, 77-83; Tan, age s.58; Duran Lütfi, İdare Hukuku Meseleleri, İstanbul. 1964,s.403; Özyörük, age s.135; Eroğlu Hamza, İdare Hukuku Dersleri, Ankara 1972, s.27-28-30-39.
[38] Duran age, s.403; Tolan, age, s.174.
[39] Tolon, age, s.178.
[40] Onar, age, s.551.
[41] Tolon, age, s.178.
[42] Tolon, age, s.178.
[43] Tolon, age, s.178.
[44] Tolon, age, s.179.
[45] Tolon, age, s.179.
[46] Tolon, age, s.179.
[47] Bereket, age, s.134, 135; D.6.D.24.10.1991 gün ve E.1991/1704, K.1991/2144.
[48] D.6.D.18.6.1992 gün ve E.1991/1611, K.1992/2947.
[49] Tolon, age, s.179.
[50] Tolon, age, s.180.
[51] Tolon, age, s.180.
[52] Tan, age, f, s.7 vd.
[53] Tolon, age, s.180.
[54] Tan, age, s.66; Tolon, age, s.181.
[55] Tolon, age, s.181.
[56] Tan, age, S.71.
[57] Duran, age, S.371-372.
[58] Tolon, age, S.181.
[59] Tolon, S.181.
[60] Tolon, age, s.181.
[61] Tan, age, s.74-75.
[62] Tolon, age, s.182.
[63] Tolon, age, s.182.
[64] Gökalp Sıtkı, Yüzyıl Boyunca Danıştay, Ankara 1968 S.463.
[65] Duran, age, s.405.
[66] Duran, age, s.405; Balta, age, s.159.
[67] Özeren Ahmet ve Arkadaşları, Danıştay Kavramları, Ankara 1949, s.210, s.698.
[68] Dan.S.D.19,3,1947, E.946/854, K.947/642 D.K.D.s.97-99, s.263.
[69] A.Kural s.Tilan Ç.Dan.8.D.Kaarları, Ankara 1960-63 s.144, s.215.
[70] Dan.G.D.9.1.1954, E.953/1780, K.1954/21 DKD.s.64-65, s.239.
[71] Dan.8.D.1.11.1965, s.97-99, s.263 DKD.
[72] Cebbar A.Maraşlıoğlu ve Arkadaşları, İmar Kanunu ve Danıştay Yargılama Usulleri, Ankara 1971, s.122-123, s.11-12.
[73] Tolon, age, s.183
[74] Tan, age, s.78.
[75] Özeren A. Ve Arkadaşları Danıştay 12.D.Kararları, ankara 1969, s.139, s.460.
[76] Dan.5.d.23.12.1953, E.1953/1387, K.1953/3707, DKD.s.62-63, s.120.
[77] Maraşlıoğlu C.ve arkadaşları, Açıklamalı İçtihatlı imar Kanunu, Ankara, 1971, s.22-23
[78] Tan, age, s.79.
[79] Tan, age.s.79.
[80] Tolon, age, s.184.
[81] Tolon, age, s.184
[82] Tan, age, s.91
[83] Tan, age, s.82.
[84] Tan, age, s.82.
[85] Dan.İçt.Br.K.22/12/1973, E.1968/8, K.1973/14.
[86] Tan,age, s.82.
[87] Tolon, age, s.185.
[88] Tan, age, s.86.
[89] Özyörük, age, S.116-117. Tolon, age, s.185.
[90] Dan.12.D.15.05.1973, E.1970/5217, K.1973/1495.
[91] Tan, age, S.83-84; Tolon, age, s.186.
[92] Dan.6.D.28.09.1968, E.1963/2779, K.1968/2482.
[93] Dan.6.D.29.06.1968, E.1963/2818, K.1968/2031.
[94] Dan.6.D.8.5.1968, E.1967/2632, K.1968/1388.
[95] Tan, age, s.75.
[96] Özyörük, age, S.187.
[97] Dan.12.D.E.1971/1633, K.1972/1574.
[98] Tolon, age, s.197.
[99] Tolon, age, s.197.
[100] Tolon, age, s.198.
[101] Tan, age, s.68-69-70.
[102] Dan.İçt.Brl.Krl. K.02.19.1971, E.1964/4, K.1966/10.
[103] Dan.İçt.Brl.Krl.K.02.12.1967, E.1966/67, K.1967/8.
[104] Dan.İçt.Brl.Krl.K.12.02.1970, E.1969/2, K.1970/1.
[105] Dan.İçt.Brl.Krl.K.27.03.1971, E.1965/16, K.1971/20.
[106] Dan.İçt.Brl.Krl.K.27.01.1973, E.1973/6, K.1973/2.
[107] Dan.İçt.Brl.Krl.K.05.02.1998, E.1996/1234, K.1998/7.
[108] Dan.İçt.Brl.Krl.K.2.12.1967, E.966/67, K.967/8
[109] Dan.D.D:D.Krl.17.10.1996,E.1996/146,K.1996/475; Dan.D.S.93, s.83-85.
[110] Dan.D.D:D.Krl.E.1996/465, K.1996/159; Dan.D.S.97, s.65-68.
110-a Dan.D.D:D.Krl.E.13.11.1998, E.1996/509, K.1998/562; D.D.S.100, s.67-73.
[111] Dan.12.D.E.1967/2652, K.1968/1380.
111-a Dan.12.D.E.13.03.1996, E.1996/5, K.1996/797; D.D.S.93.s.598-600.
111-b Dan.12.D.30.10.1997, E.1995/9561, K.1997/2500 D.D.S.95, s.723-725.
111-c Dan.12.D.7.10.1998, E.1998/183, K.1998/2298 D.D.S.99, s.577-580.
[112] 12.D.E.1965/510,K.1966/1083.
[113] Özveren ve ark.age,S.199,s.59
[114] Dan.12.D.E.1966/368,K.1969/436
[115] Dan.12.D.19.10.1972, E.1971/1715, K.1972/3250.
116 Dan 12.D.30.06.1973, E.1972/2999, K.1973/2037.
117 Dan.12.D.1968/720, K.1968/1992.
118 Dan 12.D.E.1968/720, K.1968/1992.
119 Dan.9.d.10.06.1968, E.1967/2723, K.1968/1716.
120 Dan.9.D.Kararları Ank.1973, s.201-699.
121 Dan.7.D.E.1973/258; K.1973/633.
122 Dan.6.D.14.07.1970, E.1969/3165, K.1970/1931, 1186.
123     Dan.6.D.14.07.1970, E.1969/3165, K.1970/1931, 1186.
124     Dan.6.D.13.06.1968, E.1966/324, K.1968/1860.
124-a     Dan.6.D.24.05.1990, E.1990/2786, K.1991/871; D.D.82-83, s.480-482.
124-b     Dan.6.D.03.12.1998 E.1997/6294, K.1998/5931, D.D. s.100, s.265.
125        Dan 6.D.22.10.1968 E.1967/981, K.1968/2736.
126-*  D.11.D.13.04.1977, E.1976/84, K.1977/1327 D.D.S.28-29, s.596-997.
126-a D.5.D.10.11.1988, E.1998/2585, K.1988/2406, D.D.S.74-75, s.293-294.
126-b D.5.D.28.03.1995, E.0992/1792, K.1995/1181, DD.S.91, s.537-538.
126-c D.5.D.27.05.1997, E.1996/1272, K.1997/1118 D.D.S.94, S.350-356.
126-d D.5.D.15.10.1997, E.1995/1016, K.1997/2111, D.D.S.95, 295-298.
126-e D.5.D.15.10.1997, E.1995/1016, K.1997/2111, D.D.S.95, 295-298.
126-f D.5.D.05.02.1998, E.1996/1234, K.1998/239, D.D.S.97, s.329-326.
126-g D.5.D.13.05.1998, E.1997/1129, K.1998/1411, D.D.S.98, s.302-308.
126-h D.5.D.26.11.1998, E.1995/4521, K.1998/2788, D.D.S.100, s.241-245.
126-ı D.5.D.11.01.1999, E.1998/2134, K.1999/74, D.D.S.101, s.394-397.
126-i D.4.D.31.05.1995, E.1994/4669, K.1995/1294, D.D.S.92, s.360-363.
126-j D.10.D.14.06.1989, E.1989/1, K.1989/1337; D.D.S.76-77, s.727-729.
126-k D.10.D.14.04.1997, E.1995/66, K.1997/1304; D.D.S.94, s.617-619.
126-l D.10.D.04.02.1997, E.1995/6683, K.1997/224; D.D.S.94, s.623-627.
126-m D.10.D.18.09.1997, E.1995/5372, K.1997/2891, D.D.S.95, s.593-594.
126-n D.10.D.13.10.1975, E.1974/1650, K.1975/1019; Ank.B.d.Y.33, S.1976-1, s.121-124.
126-o D.8.D.03.04.1995, E:1994/2698, K:1995/1014; D.D.S.91, s.822-824.
126-ö D.8.D.17.06.1997, E:1996/3847, K:1997/2153;D.D.S.95, s.506-510.
126-p D.8.D.08,12.1998, E:1997/4157, K:1998/4127; D.D.S.100, s.388-390.
127 D.8.D.02.03.199,E:1999/47,K:1999/233;D.D.D.100,s.639-641.
128 Dan.6.D.21.01.1981, E.1978/3327, K.1981/450, D.D.Yıl:12, S.44-45 1982, s.385.
129 Bereket, age, s.142.
130 Dan.8.D.19.02.1976, E.1975/623, K.1976/1
131 Dan.8.D.02.01.1978, E.1977/2651, K.1978/1 D.D yıl:9, S.32-33, 1979, s.581.
132 Dan.3.Y.12.11.1982, E.1982/5340, K.1982/2985 D.D.Yıl:13, S.50-51, 1983, s.180.
133 Erkut, age, S.83.
134 Edes Seyfullah, Medeni Hukuku Giriş ve Başlangıcı Hükümleri, Ankara 1979, AUHF, S.445.
135 Dan.12.D.03.02.1973, E.1971/560.
136 Dan.12.D.20.03.1973, E.1970/5526, K.1973/878.
137 Dan.12.D.31.01.1973, E.1969/2996, K.1973/1046.
138 Dan.12.D.18.04.1973, E.1969/1525, K.1973/1220.
139 Dan.12.D.28.04.1973, e.1970/5342, K.1973/1325.
140 Dan.12.D.15.05.1973, E.1972/2321, K.1973/1496
141 Dan.12.D.22.05.1973, E.1972/2, K.1973/1552.
142 Dan.12.D.04.06.1973, E.1971/3044, K.1973/1738.
143 Dan.12.D.11.06.1973, E.1971/321, K.1973/1788.
144 Dan.12.D.13.06.1973, E.1969/454, K.1973/1827.
145 Dan.12.D.25.09.1973, E.1971/3733, K.1973/2234.
146 Dan.12.D.11.10.1973, E.1972/296, K.1973/2427.
147 Dan.12.D.20.02.1973, E.1971/3770, K.1973/445.
148 Dan.12.D.10.10.1973, E.1969/2081, K.1973/2425.
149 Dan.12.D.23.06.1973, E.1972/1534, K.1973/1636.
150 Dan.6.D.31.10.1968, E.1967/2646, K.1968/2825.
151 Dan.6.D.25.09.1968, E.1966/3925, K.1968/2429.
152 Maraşlıoğlu ve ark. age s.103.
153 Dan.6.D.23.05.1968, E.1962/2989, K.1968/1676.
154 Dan.6.D.31.01.1968, E.1967/1621, K.1968/218.
155 Maraşlıoğlu ve ark. age, s.295-296.
156 Any.Mah.20.05.1998 E.1998/10 K.1998/18 RG. 12 Aralık 1998 S.2551 s.3.
157 Yg.HGK. 06.10.1999, E.1999/1-678 K.1999/808 Ank.B.D. s.2000/1.
157-a Yg.HGK.26.01.2000 E.2000/-14, K.2000/23; Ark.B.D. S.2000-3, s.176-187
158 AYİM.1.D.26.01.1999 E.1998/650, K.1999/132; AYİM.D.S.14, s.321-325.
159 AYİM.1.D.06.04.1999 E.1998/902, K.1999/306; AYİM.D.S.14, s.471-475.
160 AYİM.1.D.23.03.1999 E.1998/637, K.199/235 AYİM.D.S.14, s.475-478.
161 AYİM.Drl.Krl.03.06.1999 E.1999/11, K.1999/92;AYİM.D.S.14, s.687-690.
162 AYİM.2.D. 17.11.1999, E.1999/21, K.1999/698, AYİM.D.S.14, s.704-709.
163 AYİM 2.D 15.04.1998, E.1997/711, K.1998/291, AYİM.D.S.13, s.400-403.
164 AYİM.İçt.Brl.Gen.Krl.,K.G.1997/1, K:1997/1; AYİM.D.S.12, s.25.
165 AYİM.2.D.15.01.1997, E:1996/312 , K:1997/11; AYİM D.S.12, s.429-433.
166 AYİM.1.D.25.11.1997, E:1997/932, K:1997/907 AYİM.D.S.12, s.733,738.
167 AYİM.2.D.02.04.1997, E:1996/598,K:1997/291, AYİM.D.S.12, s.898-900.
168 AYİM.1.D.05.12.1995 E.1995/1169, K.19995/1121, AYİM.D.S.10, s.791-792.
169 AYİM.1.D.25.10.1994; E.1993/1138, K.1994/1195;AYİM.D.S.9, s.92-93.
170 AYİM.2.D.23.03.1994; E.1994/61, K.1994/287, AYİM.D.S.9, s.384-391.
171 AYİM.1.D.05.04.1994; E.1993/761, K.1994/486; AYİM.D.S.8, s.515-5.
172 AYİM.1.D.05.04.1994; E.1993/761, K.1994/486; AYİM.D.S.9, s.454-455.
173 AYİM.1.D.08.11.1997; E.1996/548, K.1997/712.
174 AYİM.Gn.Krl.İçt.Bir.Kar.6 Aralık 1990, E.1990/1, K.1990/1, AYİM.D.S.7/2, s.743-774.
175 AYİM.1.D.09.04.1991, E.1990/1977, K.1991/1094 AYİM.D.S.7/2, s.796-798
176 AYİM.2.D.24.01.1990 E.1990/10. K.1990/22 AYİM.D.S.7/1 s.280/283.
177 AYİM.Drl.Krl.09.11.1989 E:1989/5, K:1989/24 AYİM.D.S.7/1, s.446/453.
ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ DERGİSİ, SAYI: 15).


 

Hits: 10808

YÖNETSEL YARGI

İDARİ YARGI KARARLARININ UYGULANMAMASI MANEVİ ZARARLARA NEDEN OLABİLİR
 ( Nişasta Fabrikası Kurulmasına İlişkin Başbakanlık Planlama Kurulu Kararının ve İl Mahalli Çevre Kurulu Kararlarının da İptal Edildiği - Kararların Uygulanması ...
İDARİ İŞLEMİN "YOK" SAYILACAK KADAR HUKUKA AYKIRI OLMASI
      Fevkalade ağır ve apaçık hukuka aykırılıklar veya çok bariz, çok ağır ve vahim sakatlıkların işlemi yokluk ile malul bıraktığı bir ortak ...
İDARENİN HATALI YAPTIĞI ÖDEMEYİ GERİ İSTEMESİ
 Hatalı ödemelerle ilgili Danıştay’ın 22.12.1973 ve Yargıtay’ın 27.1.1973 tarihli içtihadı birleştirme kararla incelendiğinde; idarenin yaptığı hatalı ...
İDARİ İŞLEM-İDARİ İŞLEMİN İPTALİ
  İptal davası, hukuk devleti ilkesinin geçerli olduğu bir sistemde idarenin hukuka uygunluğunu sağlayan en önemli yoldur. İptal davası ancak bir idari işlemin hukuka ...
İDARİ İŞLEMİN GERİ ALINMASI-DÜZELTİLMESİ-KAZANILMIŞ HAK OLGUSU
                         İdareye bir süre ile sınırlı olmaksızın tasarrufunu her zaman geri alma olanağı tanınacak ...
Avukatlık Ücret Tarifesinin 12/2 maddesinin İptali İstemi
 DANIŞTAY (…) DAİRESİ BAŞKANLIĞI’NA     Yürütmenin Durdurulması Taleplidir.     D A V A C ...
İDARENİN HATALI İŞLEMİNE DAYANARAK ÖDEDİĞİ MEBLAĞIN İSTİRDADINA, BİR MAHKEME KARARINA LÜZUM OLMADAN KARAR VEREBİLMESİ
Dava; Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı'nda Uzman olarak görev yapan davacıya 29.11.2005-14.1.2009 tarihleri arasında yersiz ödendiği tespit edilen denetim tazminatı ...
TABİPLERİN REKLAM YASAĞI
Dava, davacı şirkete 4077 sayılı Yasa uyarınca 37.964,16 YTL idari para cezası verilmesine ilişkin 14.8.2001 tarih ve 71 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır. Ankara 9. ...
İLAÇ SALINIMI STENT BEDELİNİN ÖDENMEMESİ
İLAÇ SALINIMI STENT BEDELİNİN ÖDENMEMESİ (İDDGK. 18.9.2008, 2008/851) Dava, Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde Genel Cerrahi Klinik Şefi olarak görev yapan ...
MÜSTAFİ SAYILMA İŞLEMİ - SAĞLIK RAPORU - KABUL EDİLEBİLİR MAZERET
MÜSTAFİ SAYILMA İŞLEMİ - SAĞLIK RAPORU - KABUL EDİLEBİLİR MAZERET (İDDGK. 17.10.2008, 2156/1787) Dava, davacının 657 sayılı Yasa'nın 94. maddesi uyarınca memuriyetten ...
DÜZENLEYİCİ İŞLEMLER - KAZANILMIŞ HAK
DÜZENLEYİCİ İŞLEMLER - KAZANILMIŞ HAK (İDDGK. 23.10.2008, 1988/1826) Dava; Karadeniz Teknik Üniversitesi öğrencileri olan davacılar tarafından 1.2.1989 tarih ve 20067 ...
MAZBUT VAKIF SAYILMA - CEMAAT VAKIFLARI -
MAZBUT VAKIF SAYILMA - CEMAAT VAKIFLARI - CEMAAT VAKFININ YETİMHANESİNİN KAPATILMASI (İDDGK. 4.12.2008, 99/2201) Dava, Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıflar Meclisi'nin ...
SÖZLÜ SINAV - SINAV ÖNCESİNDE SORULARIN VE YANITLARININ HAZIRLANMAMIŞ OLMASI
SÖZLÜ SINAV - SINAV ÖNCESİNDE SORULARIN VE YANITLARININ HAZIRLANMAMIŞ OLMASI (İDDGK. 13.11.2008, 2008/774) Davacının kaymakam adaylığı sözlü sınavında ...
BAZ İSTASYONLARI-ELEKTROMANYETİK ALAN ŞİDDETİ LİMİT DEĞERLERİNİN BELİRLENMESİ ÖLÇÜM YÖNTEMLERİ VE DENETLENMESİ HAKKINDA YÖNETMELİK
BAZ İSTASYONLARI-ELEKTROMANYETİK ALAN ŞİDDETİ LİMİT DEĞERLERİNİN BELİRLENMESİ ÖLÇÜM YÖNTEMLERİ VE DENETLENMESİ HAKKINDA YÖNETMELİK (İDDGK. 18.12.2008, ...
BLOK SATIŞ YOLUYLA SATIŞIN GERÇEKLEŞTİRİLMESİ
 BLOK SATIŞ YOLUYLA SATIŞIN GERÇEKLEŞTİRİLMESİ (İDDGK. 25.12.2008, 770/2337) Dava, P. P. Holding A.Ş.'nin %51 oranındaki kamu hissesinin satış yöntemiyle ...
HAKİM DURUMUN KÖTÜYE KULLANILMASI
HAKİM DURUMUN KÖTÜYE KULLANILMASI (İDDGK. 16.4.2009, 3278/1095) Dava, Türkiye Denizcilik işletmeleri A.Ş. ( TDİ )'nin feribot taşımacılığı yaptığı ...
DÜZENLEYİCİ İŞLEMİN DAYANAĞI YASA KURALININ ANAYASA MAHKEMESİNCE İPTAL EDİLMESİ
DÜZENLEYİCİ İŞLEMİN DAYANAĞI YASA KURALININ ANAYASA MAHKEMESİNCE İPTAL EDİLMESİ (İDDGK. 9.7.2009, 2009/549) Dava; 21.6.2005 günlü, 25852 sayılı Resmi Gazete’de ...
KİŞİLERİN SERBEST DİŞ HEKİMİNE SEVKİ
KİŞİLERİN SERBEST DİŞ HEKİMİNE SEVKİ (10. D. 8.2.2010, 2009/11954)   Dava, diş tedavisine ilişkin 07.09.2009 tarih ve 2009/110 sayılı Genelgenin 1- ( a ) maddesinin birinci ...
YASAMA YETKİSİNİN DEVRİ NİTELİĞİ TAŞIYAN YÖNETMELİK
YASAMA YETKİSİNİN DEVRİ NİTELİĞİ TAŞIYAN YÖNETMELİK (10. D. 20.11.2009, 2009/14562) Dava, 26.10.2009 tarih ve 27388 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Gıda Ve Yem Amaçlı ...
TABİATI KORUMA ALANI OLARAK KORUNAN YER
TABİATI KORUMA ALANI OLARAK KORUNAN YER (10. D. 16.10.2009, 2009/1713) Dava; 6.12.2008 tarih ve 27076 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun 3. maddesi ...
ÖRTÜLÜ REKLAM YAPILMASI
ÖRTÜLÜ REKLAM YAPILMASI (10. D. 27.3.2009,  3169/2343) Dava, davacı şirkete ait televizyon kanalında 18.10.2004 tarihinde yayınlanan “Murat Birsel ile ...
MÜBADİL RUMLARIN TÜRKİYE'DE BIRAKTIKLARI TAŞINMAZLAR
MÜBADİL RUMLARIN TÜRKİYE'DE BIRAKTIKLARI TAŞINMAZLAR (10. D. 21.1.2009, 7402/44) Dava, İstanbul ili, Küçükçekmece ilçesi, ... Köyü, ... ...
TÜRK VATANDAŞLIĞININ KAZANILMASI
TÜRK VATANDAŞLIĞININ KAZANILMASI (10. D. 31.12.2008, 6371/9627) Dava, davacının yeniden Türk vatandaşlığına alınmasına ilişkin 02.07.2001 tarih ve 2001/2750 sayılı Bakanlar ...
MEZARLIK DIŞINA GÖMÜLEN CENAZE
MEZARLIK DIŞINA GÖMÜLEN CENAZE (10. D. 27.10.2008, 4375/7143) 3998 sayılı Mezarlıkların Korunması Hakkında Kanunda, Devlet mezarlığı, Vakıflar Genel ...
TOPLUMUN GENEL YARARINA YÖNELİK OLAYLARDA UĞRANILAN ÖZEL ZARARLARIN TAZMİNİ
TOPLUMUN GENEL YARARINA YÖNELİK OLAYLARDA UĞRANILAN ÖZEL ZARARLARIN TAZMİNİ (10. D. 16.10.2008, 5777/6696) Dava; davacının sarımsak ve buğday ektiği araziye, davalı idarenin ...
TELEKOMÜNİKASYON YOLUYLA İLETİŞİMİN DENETLENMESİ
TELEKOMÜNİKASYON YOLUYLA İLETİŞİMİN DENETLENMESİ (10. D. 14.10.2008, 2007/2795) Dava, 14.2.2007 tarih ve 26434 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Ceza Muhakemesi Kanununda ...
iDARE HUKUKUNDA KAZANILMIŞ HAK KAVRAMI VE UYGULAMASI
İDARE HUKUKUNDA KAZANILMIŞ HAK KAVRAMI VE UYGULAMASI Dr.Erol ALPAR Hakim Tuğgeneral PLAN GİRİŞ   I. BÖLÜM ÖZELLİKLERİ İLE BİRLİKTE KAZANILMIŞ HAK ...
İDARİ DAVALAR
İDARİ DAVALAR   İdari davalar, idarenin idare hukuku alanındaki işleyişiyle ilgili davalardır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde idari dava ...
İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNU
     Kanun Numarası: 2577     Kabul Tarihi: 06/01/1982     Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 20/01/1982     Yayımlandığı ...
DANIŞTAY KANUNU
    Kanun Numarası: 2575     Kabul Tarihi: 06/01/1982     Yayımladığı Resmi Gazete Tarihi: 20/01/1982     Yayımladığı Resmi ...