KİTAP
İnşaat Hukuku Kitabı

İnşaat Sözleşmesinden Kaynaklanan Munzam Zarar İçtihatları

~ 02.07.2011 ~
Munzam zarar olarak talep edilen ve mahkemece hüküm altına alınması gereken masraf hesap edilirken, yapılan masrafın gerçek miktarı güncelleme yapılmadan dikkate alınmalı ve bu miktara ayrıca KDV ilave edilmemelidir. Davacı şirketin alacağına geç kavuşması nedeniyle bankalardan almış olduğu kredilere ödemiş olduğu faiz miktarı, davacının açmış olduğu alacak davası sonucunda saptanan kesin alacağı oranında munzam zarara yansıtılması ve miktarın güncelleme yapılmadan hesaplanması gerekir (15. HD. 10.4.2008, 7441/2339).
 
Kural olarak alacaklının düçar olduğu zarar geçmiş günlük faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bu zararın tazmini ile yükümlüdür. Ancak zararın somut delillerle ortaya konulması zorunludur. Mahkemece, davacının dosyaya sunduğu delilleri toplanmalı aleyhine yapılan takipler nedeniyle ve almış olduğu krediler için fazladan ödemek durumunda kaldığı faiz, ceza gibi somut olarak uğradığı zararlar gerektiğinde davacının defter ve kayıtları da bilirkişiye incelettirilmek suretiyle varsa munzam zararı hesaplatılmalıdır (15. HD. 3.3.2008, 6046/1345).
 
Dava,eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedelinin zamanında ödenmemesi nedeniyle uğranılan munzam zarar alacağının tahsili istemine ilişkindir. Alacaklı, uğradığı zararın kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu ispat etmek zorundadır. Soyut enflasyonun ya da bankalarda mevduat için ödenen faizin temerrüt faizinden yüksek oranda olması munzam zararın gerçekleştiği ve kanıtlandığı anlamına gelmez. Burada davacının kanıtlaması gereken husus enflasyon ve mevduat faizinin yüksekliği gibi genel olgular değil, kendisinin şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğü keyfiyetidir (15. HD. 11.2.2008, 6169/779).
 
Yasa koyucu para borcunun geç ödenmesi halinde bir zararın mevcut olduğunu kural olarak benimsemiştir. Bu zararın karşılanması iki bölümde düşünülmüştür. Birinci bölüm kanıtlanmadan ödenmesi talep edilecek zarar miktarıdır ki bu temerrüt faizidir. Diğer bir deyişle temerrüt faizi miktarınca alacaklının zarara uğradığı yasal bir karine olarak kabul edilmiştir. Bunun dışında davacının herhangi bir karineden istifade etmek olanağı yasal olarak mevcut değildir. Dava konusu somut olaydaki ana fikir, ana düşünce temerrüt faizini aşan bir zararın mevcut olup olmadığıdır. Yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu davacıyı ispat yükünden kurtarmaz. Zira; davacı para alacağını zamanında alması halinde ne şekilde kullanacağını kanıtlayamamıştır. Ayrıca alacaklı, uğradığı zararın kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu ispat etmek zorundadır. Soyut enflasyonun ya da bankalarda mevduat için ödenen faizin temerrüt faizinden yüksek oranda olması munzam zararın gerçekleştiği ve kanıtlandığı anlamına gelmez. Burada davacının kanıtlaması gereken husus enflasyon ve mevduat faizinin yüksekliği gibi genel olgular değil, kendisinin şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğü keyfiyetidir. Örneğin alacağını zamanında tahsil edememekten ötürü, başkasına olan borcunu ödemek için daha yüksek oranda faizle borç aldığını, alacaklı olduğu parayı zamanında alsa idi yabancı para ile ödemek durumunda olduğu borcunu, geçen süre içinde gerçekleşen bu fark sebebiyle daha yüksek kurdan ödemek zorunda kaldığını kanıtlamak durumundadır. Ülkede yaşanan ekonomik kriz nedeniyle paranın döviz karşısında hızlı değer kaybı, yüksek enflasyon gibi genel afaki ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen umumi ekonomik konjonktürel olgular BK.nun 105. maddesinde sözü edilen munzam zararın varlığını göstermez. Davacı dava dilekçesinde alacağın zamanında ödenmemesi nedeniyle bankadan kredi kullanmak zorunda kaldığını iddia etmiş, 09.12.2004 tarihli delil listesinde de bu konudaki delillerini ibraz etmiştir. Mahkemece davacının talep ettiği döneme ilişkin olan ve delil listesinde bildirilmiş bulunan banka kredileri ile ilgili gerekli araştırma ve inceleme yapılarak davacının defter kayıtları ile belgeleri de incelenmek suretiyle konusunda uzman kişilerden yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulundan rapor alınmak suretiyle davacının faizi aşan bir zararının mevcut olup olmadığı, zarar var ise miktarı saptanmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmelidir (15. HD. 11.2.2008, 5953/780).
 
Enflasyonun yüksek seyretmesi, döviz fiyatlarındaki aşırı artışlar TEFE, TÜFE fiyatlarındaki değişiklikler bizatihi munzam zararın ispatı için yeterli olmayıp davacı alacaklı munzam zarar alacağının oluştuğunu fiilen ispatlamak durumundadır (15. HD. 28.5.2007, 657/3556).
 
Munzam zarar talebine ilişkin davalarının kabul edilebilmesi için; alacaklının alacağına geç kavuşması nedeniyle faizi aşan bir zararının olduğunu kanıtlaması gerekir. Zarar, "örnek olmak üzere; ödemenin gecikmesinden ötürü bankalardan kredi kullanılarak fazladan faiz ödenmesi; alacağın geç ödenmesi nedeniyle icra takibine maruz kalınması ve yine bundan dolayı sabit bir değerin elden çıkartılması... gibi" somut şekilde kanıtlanmalıdır. Soyut olarak enflasyonun yada bankalarda mevduat için ödenen faizin, temerrüt faizinden yüksek oranda olması munzam zararın gerçekleştiği ve kanıtlandığı anlamına gelmez (15. HD. 26.4.2006, 3025/2472).
 
Munzam zarar alacağının, asıl alacak davasıyla birlikte talep edilmesi mümkün olduğu gibi, daha sonra müstakil bir davada istenmesi de mümkündür. Asıl alacak davasının açıldığı tarihte, alacağın geç tahsili nedeniyle oluşan munzam zararın miktarının tespiti imkân dahilinde ise aynı tarihte davanın açılmasının gerektiği ve zamanaşımının o tarihte başladığı düşünülebilir ise de alacağın hiç ödenmemesi veya kısmen ödenmesi halinde oluşacak zararın miktarının tespiti mümkün olmadığından, munzam zarar davalarında zamanaşımının başlangıç tarihinin alacağın tamamının tahsil edildiği tarih olarak düşünülmesi gereklidir (15. HD. 6.3.2006, 100/1235).
 
Alacaklı zararının temerrüt faizinden daha fazla olduğunu  ispat etmek zorundadır. Bu ispat, somut şekilde, örneğin; para alacağının geç ödenmesi nedeniyle bankadan kredi kullanılması, alacağın geç alınmasından icra takibine uğranılması ya da bu gecikmeden ötürü sabit bir değerin elden çıkarılması ... gibi yapılabilir. Şayet temerrüt faizini aşan zarar somut olarak kanıtlanmamışsa iddia başka bir yolla ispat edilmiş kabul edilemez. Bundan dolayı davacı zararının bazı varsayımlarla gerçek kabul edilmesi yasa hükmüne aykırı olmuştur. Davacı zararının varlığını somut şekilde ortaya koyarak kanıtlayamadığından davanın reddi gerekir (15. HD. 7.11.2005, 648/5864).
 
Bu tür davaların kabul edilebilmesi için alacaklının alacağına geç kavuşması nedeniyle faizi aşan bir zararının olduğunu da kanıtlaması gerekir. Bu zarar, örnek olmak üzere; ödemenin gecikmesinden ötürü bankalardan kredi kullanılarak fazladan faiz ödenmesi, alacağın geç ödenmesi nedeniyle icra takibine maruz kalınması ve yine bundan dolayı sabit bir değerin elden çıkartılması... gibi somut şekilde kanıtlanmalıdır. Olayda davacı açıklanan biçimde bir delil getirerek temerrüt faizini aşan zararını somut şekilde kanıtlayamadığından davanın reddi gerekir (15. HD. 11.5.2005, 5092/2927).
 
Yasa koyucu para borcunun geç ödenmesi halinde bir zararın mevcut olduğunu kural olarak benimsemiştir. Bu zararın karşılanması iki bölümde düşünülmüştür. Birinci bölüm, kanıtlanmadan tahsili talep edilecek zarar miktarıdır ki bu temerrüt faizidir. Diğer bir deyişle temerrüt faizi miktarınca alacaklının zarara uğradığı yasal bir karine olarak kabul edilmiştir. Bunun dışında davacının herhangi bir karineden istifade etmek olanağı yasal olarak mevcut değildir. Davacı temerrüt faizini aşan bir zararının mevcut olduğunu kanıtlamamıştır. Yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu davacıyı ispat yükünden kurtarmaz. Zira davacı para alacağını zamanında alması halinde ne şekilde kullanacağını ispat etmemiştir. Ayrıca alacaklı, uğradığı zararın kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu kanıtlamak zorundadır. Soyut, enflasyonun ya da bankalarda mevduat için ödenen faizin, temerrüt faizinden yüksek oranda olması munzam zararın gerçekleştiği ve kanıtlandığı anlamına gelmez. Burada davacının kanıtlaması gereken husus enflasyon ve mevduat faizinin yüksekliği gibi yerel olgular değil, kendisinin şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğü keyfiyetidir. Örneğin, alacağını tahsil edememekten ötürü, başkasına olan borcunu ödemek için daha yüksek oranda faizle borç aldığını, alacaklı olduğu parayı zamanında alsa idi yabancı para ile ödemek durumunda olduğu borcunu, geçen süre içinde gerçekleşen bu fark nedeniyle daha yüksek kurdan ödemek zorunda kaldığını kanıtlamak durumundadır. Dava dilekçesinde ileri sürüldüğü gibi enflasyon ve paranın satın alma gücü, döviz kurlarındaki artışlar, devlet tahvili faiz oranları gibi faktörler genel, afaki ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen ekonomik konjonktürel olgular olup, BK.nun 105. maddesinde sözü edilen munzam zararın tazminini gerektirmez. Somut olayda faiz oranları döviz kur artışları Tüfe, Tefe oranları dikkate alınarak hazırlanan bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmesi de isabetli olmamıştır. Tüm bu nedenlerle davacı zararın varlığını açıklanan olgular ışığında ortaya koyup kanıtlayamadığından yerel mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekir   (15. HD. 21.3.2005, 4662/1596).
 
Para borçlarında borçlu temerrüdünün bir sonucu da munzam zararın tazminidir. Kural olarak alacaklı, zararın temerrüt faizini aşan miktarda olduğunu somut delillerle ispat etmek ve illiyet bağının bulunduğunu da kanıtlamak zorundadır. Bu itibarla davacının ibraz ettiği deliller toplanarak munzam zararın varlığı kanıtlandığı takdirde davanın kabulü gerekirken bu yolda hiçbir araştırma ve inceleme yapılmaksızın dolar ve altının 1993-2001 yılları arasındaki artış oranı mücerret munzam zarar olarak kabul edilerek hüküm altına alınması doğru olmamıştır (15. HD. 10.1.2005, 1621/33).
 
Temerrüt faizi, borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine Borçlar Kanunu'nun 103. maddesi gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı süresinde varlığını sürdüren bir karşılık olması itibariyle, zamanında ifa etme olgusuyla doğrudan bir bağlantı içerisindedir. Borçlu kusurlu olsun olmasın, sonuçta borç alacaklıya zamanında ödenmemiş demektedir. Alacaklıya zararın varlığını ve miktarını ve borçlunun kusurunu ispat zorunda kalmaksızın temerrüt faizini talep edebilme hakkı tanımıştır. Giderek, faiz yükümlülüğünün doğumu için borçlunun alıkoyduğu para miktarından yarar sağlaması şart olmadığı gibi, bu yararların iadesi amacını da taşımaz. Diğer taraftan temerrüt faizi talep edebilmek için borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olması şart değildir. Borçlu bu konuda kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ileri sürerek ve bunu kanıtlayarak faiz ödeme yükümlülüğünden kurtulamaz. Bunun yanında temerrüt faizi, sözleşmeden doğan para borçlarının yanı sıra, sözleşme dışı hukuki ilişkiden kaynaklanan para borçlarında da uygulama alanı bulabilir.  Davamızın konusu olan munzam zarar ise, Borçlar Kanunu'nun 105. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan madde hükmüne göre alacaklı, geç ödeme sebebiyle az yukarıda açıklanan geçmiş günler için öngörülen faizle karşılanamayacak bir zarara uğramış ise, borçlu geç ödemeden dolayı kendisinin hiçbir kusurunun bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı karşılamak zorundadır. Borçlar Kanunu'nun 103. maddesinde öngörülen faizi aşan zararın ödenebilmesi için, uğranılan zararın varlığı ile miktarının kanıtlanması gerekir. Bu zarar kanıtlandığı takdirde borçlu, ancak kendisinin geç ödemeden dolayı hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmesi halinde bu zararın ödenmesi yükümlülüğünden kurtulabilir. Bu konuda kanıtlanması gereken, muayyen paranın gününde ödenmemesinden doğan zarardır. Alacaklı davacı, fiilen uğradığı zararın ne olduğunu ve miktarını kanıtlamak durumundadır. Doğaldır ki bu zarar, paranın zamanında ödenmemesinden dolayı mahrum kalınan "muhtemel kar" ya da "farz edilen gelir" değildir. Bu zarar, davacının öz varlığından, ekonomik ve sosyal faaliyetlerinden, toplum içerisindeki statüsünden, başına gelen olaylardan kaynaklanan, somut olgular nedeniyle uğramış olduğu fiili zarardır. Hal böyle olunca, iddia olunan zararı doğuran somut vakıanın ve bu nedenle uğranılan zararın kanıtlanması gerektiği, duraksama yaratmayacak kadar açık bir olgudur. Faiz oranlan Borçlar Kanunu ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun ile düzenlenmiştir. Yasa koyucu, bir para borcunun gününde ödenmemesinden dolayı alacaklının zarara uğrayacağını kabul edip, bu zararın, ilkenin içinde bulunduğu ekonomik konjöktörü dikkate alarak belli bir oranda olacağını benimsemiştir. Nitekim, Borçlar Kanunu'nun 103. maddesine göre temerrüt faizi oranı % 5 iken, 04.12.1984 gün ve 3095 Sayılı Yasa ile bu oranın % 30'a çıkarılması ve yine 3095 Sayılı Yasada 15.12.1999 gün ve 4489 Sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sonucu Merkez Bankasının kısa vadeli kredi işlemlerinde uyguladığı reeskont oranı esas alınarak, değişen faiz oranlarının benimsenmesi bunun kanıtıdır. Bu noktada, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklar ( enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki devamlı düşüş ) dikkate alınarak, yasa hükmüyle geçmiş günler faizine ilişkin düzenleme yapılmış iken, aynı olguların, Borçlar Kanunu'nun 105. maddesinde öngörülen munzam zararın bilinen kanıtları olarak gösterilip, bunların doğurduğu olumsuzluklar, gerçek zarar olarak gösterilemez. Aksinin kabulü halinde yasa koyucunun bu olumsuzlukların karşılığına dair saptamasının hiçbir anlamı kalmayacağı açıktır. Yasa koyucu tüm bu ekonomik olumsuzlukları değerlendirip, bunların doğuracağı  zarar dolayısıyla tazminat oranını Anayasa'dan aldığı yasa yapma yetkisine dayanarak belirlemiş iken, zımnen bu takdirin yerinde olmadığı ileri sürülüp, aynı ekonomik göstergelere dayanılarak tazmin edilecek zararın geçmiş günler faizinden fazla olduğu kabul edilemez. Yetkili mercii kararını vermiş, yasayla hükmünü vaz etmiştir. Uğranılan zarar, yetkili merciin belirlendiğinden fazla ve bu nedenle 105. maddeye dayanılarak munzam zarar istenecek ise, artık o merciin, zararın oranını belirlemek için kullandığı, dikkate aldığı, değerlendirdiği ölçülere ve bunların "maruf ve meşhur" oldukları olgusuna değil, davaya özgü, somut vakıalara dayanılması gerekir. Bunlar da, elverişli ve geçerli delillerle kanıtlanmalıdır. Burada, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 238. maddesinin yarattığı istisna uygulanamaz. Zira kanıtlanacak olgular anılan maddede sözü edilen "maruf ve meşhur" olan enflasyon, para değerindeki düşüş yada mevduat faiz oranlan değil, az yukarıda açıklandığı gibi geç ödeme ile davacının maruz kaldığı zararı doğuran vakıalar ve bu vakıalar nedeniyle uğranılan fiili zarardır. Örneğin, alacağını gününde alamayan alacaklının, aynı gün vadesi gelmiş bir borcunu ödemek için, borçlunun ödediği geçmiş günler faizi yerine bunun üzerindeki bir faizle borçlanması, ya da alacaklısına daha yüksek oranda faiz ödemek durumunda kalması; dövizle ödemeyi kabul ettiği borcu için, alacağını gününde tahsil edememesi nedeniyle sonraki günlerde daha yüksek kurdan döviz satın almak zorunda kalması gibi maddi olgularla kanıtlanan zarar söz konusudur. Borçlar Kanunu'nun 105. maddesinde öngörülen munzam zararın, Borçlar Kanunu'nun 103. maddesi ve 3095 Sayılı Kanun ile saptanan faiz oranının dayanağı olan ekonomik olumsuzluklara dayandırılması ve herkesçe bilinenin kanıtlanmasına gerek olmadığı sonucuna varılması mümkün değildir. Bu itibarla Borçlar Kanunu'nun 105. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan zararın, genel ekonomik olumsuzlukların ( ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri ) dışında, somut ve davacının durumuna özgü, somut vakıalarla ispatlanması gerekir.  Zararın varlığı ileri sürülerek somut olgular ile kanıtlandıktan sonra, zararın miktarının belirlenmesinde, yukarıda açıklandığı gibi, zamanında ödeme yapılmadığı için alınmak zorunda kalınan borca ödenen yüksek faiz oranının, malvarlığında meydana gelen azalmanın veya dövize ödenen yüksek kurun ve ülkede cari diğer ekonomik göstergelerin dikkate alınacağı tabiidir (HGK. 16.6.2004, 349/365).
 BK.105.maddesine dayanarak munzam zarar isteyen alacaklının, öncelikle temerrüt faizi ile karşılanandan daha çok bir zarara uğradığını rapor etmesi gerekir. Bu ispat, ancak somut şekilde, örneğin; para alacağının geç ödenmesi nedeniyle bankadan kredi kullanılıp faiz ve komisyon ödenmesi, bu alacağın geç alınmasından ötürü icra takiplerine uğranılması ya da yine bu gecikmeden dolayı sabit bir değerin daha az bir fiyatla elden çıkarılması gibi yapılabilir. Kuşku yok ki, böyle bir araştırmaya girişilirken sözü edilen örneklerle zarar arasında illiyet bağının varlığı da aranmalıdır. İlke olarak başkalarına ait taşınmaz malların satışı veya araç satışları ile munzam zarar arasında illiyet bağı olduğu düşünülemez. Adi yazılı borçlanma belgelerinin munzam zarar borçlusunu bağlamayacağı da düşünülmelidir. Şayet, temerrüt faizini aşan zarar yukardan beri sayılan biçimde somut olarak kanıtlanamamışsa bunun başka türlü bir yolla ispat edilmiş olduğu kabul edilemez. Bundan dolayı davacının munzam zararını bazı varsayımlara dayalı olarak gerçek sayan ve bunu bazı yöntemlerle hesaplayan bilirkişi görüşü ile benimseyen mahkeme hükmünde yasaya uygun bir yan yoktur. Bu durumda mahkemece yapılması gereken iş; davacıya munzam zararını yukardan beri söylenenler doğrultusunda kanıtlama fırsatı tanımak, bu konudaki somut delillerini isteyip toplamak, önceki kesinleşen miktarı da gözeterek lüzumunda yeni bir heyete bilirkişi incelemesi de yaptırılarak kanıtlanan kadarı ile istemi hüküm altına almak, aksi halde davayı reddetmekten ibarettir (15. HD. 25.3.2004, 4682/1688).
 
Munzam zararın somut delillerle kanıtlanması gerekmektedir. Dava konusu olayda davacı zararını ispat için bankalardan kredi kullandığı ve faiz ödediği vakıasına dayanmıştır. Bilirkişi raporunda geç ödenen paranın karşılığında kullanılan kredi için ödenen faiz tutarı ve temerrüt tarihi ile ödeme tarihi arasındaki miktarı hesaplanmamıştır. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, bir inşaat mühendisi, bir bankacı ve bir hukukçudan oluşacak yeni bir bilirkişi kurulunun teşkili ile öncelikle ikinci davada istenen kesin hesap bakiyesi alacağının saptanması bu alacağın bulunmadığının anlaşılması halinde ikinci davanın tamamen reddine, alacağın varlığı saptanırsa ilk davadaki asıl alacak miktarı ile ikinci davada saptanacak miktarın temerrüt tarihlerinden itibaren fiili ödeme tarihlerine kadar geçecek süre için bankalardan kullanılan kredilere ödenen ve asıl alacak tutarına tekabül eden faiz vs. banka giderleri açıklattırılarak sonucuna göre her iki dava karara bağlanmasından ibarettir (15. HD. 18.4.2002, 4205/1943).
 
Dava konusu olayda; yapılan icra takibi sonucunda davacı alacağının kısmen tahsil edildiği safhada bu dava açılmıştır. Enflasyon karşısında paranın değer kaybetmesi bizatihi munzam zararın ispatı için yeterli olmayıp, uğranılan zararın ispat edilmesi gerekmektedir. Davacı munzam zarar iddiasını, paranın geç ödenmesi yüzünden P... ve Ş...'tan kredi kullanmasına, bu yüzden faiz ödemesine ve taşınmazlarını satmasına dayandırmıştır. Oysa mahkemece bu konularda hiçbir araştırma yapılmadığından inceleme hüküm tesisine yeterli değildir. Mahkemece yapılacak iş, davacının bankalardan kullandığı kredilerin miktarının, tarihlerinin, geri ödemelerinin belirlenmesi, o dönemlere tekabül edecek şekilde davacı şirketin ticari defter ve kayıtlarında inceleme yapılarak davacının söz konusu kredi ve taşınmaz satışından elde ettiği gelirin nerelerde kullanıldığının ve bankaya yapılan faiz ödemelerine isabet eden kısmının alınacak raporla saptanması ve böylece ispatlanacak zararın yani davalının temerrüdü sebebiyle tahsil olunan faiz miktarını aşan kısmının davacının faiz yönünden kabul ettiği miktar da nazara alınarak ve hesap sonucu bulunan miktardan ana para tahsilatı hariç sadece tahsil olunan faiz miktarından düşülerek sonucuna göre hükme varılmasından ibarettir (15. HD. 15.4.2002, 5267/1806).
 
Para temini giderleri, munzam zarar olarak nitelendirilebilir. Somut olayda, bilirkişi incelemesi sonunda davacının hak edişlerinin gecikme ile ödenen tutarı kadar kredi kullandığı tespit edilmiş bu kredi ile yapılan giderler de açıklanmış, yani zararın varlığı somut biçimde ortaya konmuş, kanıtlanmıştır. Davacı-yüklenici gecikme ile de olsa hak edişlerini almış ve tahsil anında faiz alacağını saklı tuttuğunu ileri sürmemiştir. Borçlar kanununun 113. Maddesince feri alacak olan faiz hakkının ortadan kalktığı hallerde dahi, zararın giderilmesi istendiğinde geçmiş günler faizinin tenzili gerekir (15. HD. 23.3.1999, 4335/1126).
 
Munzam zararın bir türü olan kur farkı; temerrüt ile oluşmaya başlayan, asıl borcun ifasına kadar zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan bağımsız yeni bir borçtur. Bu nedenle istenebilmesi için, ilk davada bu hakkın saklı tutulmuş olmasına ihtiyaç yoktur (15. HD. 26.11.1998, 4379/4426).
 
Hak edişlerin zamanında alamadığı için, vergi cezasına maruz kalan yüklenicinin, ödediği cezayı istemesi, faizi aşan munzam zarar olduğundan, munzam zarara, alacağını zamanında tahsil edememekten dolayı acze düşerek uğradığını ispatlaması gerekir (15. HD. 16.1.1995, 6546/65).
 
Evvelce aynı alacak için Türk Parası karşılığına hükmedilmiş ve kesin hükme bağlanmıştır. Yani davacının o tarihteki kanun hükümlerine göre alacağını ancak Türk Parası olarak talep edebileceği kabul edilmiş ve Türk Parası olarak tahsiline karar verilmiştir. Sonradan 1993 senesinde yeniden dava açılarak evvelce hükme bağlanan ve kesinleşen dava ve hüküm dışına çıkılarak, doların tekrar yeniden yeni kur'a göre Türk Parası'na çevrilerek munzam zarar adı altında kur farkından doğan alacak iddiasının ileri sürülmesi kesin hüküm kuralına aykırıdır. Çünkü, evvelce kesinleşen kararla davacı alacağının Türk Parası olduğuna karar verilmiş ye böylece bu konudaki uyuşmazlık kesin olarak yargı kararına bağlanmıştır. Bu durumda ikinci davanın açıldığı 10.2.1993 tarihindeki kur'a göre yeniden dava açılması mümkün olmadığı gibi, bu husus munzam zarar olarak da ileri sürülemez. Çünkü, dava konusu olan dolar evvelce ve kesin olarak Türk Parası'na çevrildiği için sonradan artan Dolar kur'unun munzam zarar olarak ileri sürülemeyeceği bu kabulün doğal bir sonucudur. Öte yandan, taraflar arasındaki sözleşmenin 4. maddesinde; "müteahhide yapılacak ödemeler mevcut en yüksek ve geçerli döviz kurları üzerinden ABD Doları'ndan tahvil olunan Türk Lirası ile yapılacaktır." denilmiştir. Bu hükme göre davacı yüklenici alacağın aynen Dolar olarak ödenmesini isteyemeyeceğinden, ancak doların Türk Parası karşılığının ödenmesini talep edebilir. Evvelce görülen dava sonucunda sözleşmenin bu hükme uygun olarak doların Türk Parası karşılığının ödenmesine karar verilmiştir. Bu nedenle de kur farkının munzam zarar olarak talep edilmesi mümkün değildir (15. HD. 1.12.1994, 2026/7213).
 
 
Hits: 7436

İNŞAAT HUKUKU YARGI KARARLARI

TEMLİKEN TESCİL (TBK. MD. 184)
YÜKLENİCİ TEMLİKİNE DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL İSTEMİ Taşınmaz satışını içeren sözleşmeler resmi şekilde yapılması halinde geçerlidir. Ancak arsa sahibi ...
YAPIM İŞLERİ GENEL ŞARTNAMESİ
  Taraflar arasında 14.01.2015 tarihli '... Tarihi Milli Parkı Çevre Düzenleme Projesi Uygulama Yapım İşi''ne ilişkin ''1.563.000,00 TL + KDV'' Anahtar Teslim ...
GABİN NEDENİYLE SÖZLEŞMENİN FESHİ İLE TAPU İPTÂLİ VE TESCİL İLE ALACAK İSTEMİ - GABİNİN UNSURLARININ GERÇEKLEŞMESİ - İMAR ARTIŞI
  Yapılan imar değişikliği sonucu davalı yüklenici ... tarafından davacılara ait parsellerde sözleşmede 24 bağımsız bölüm olarak kararlaştırılmasına rağmen ...
GİZLİ AYIP
GİZLİ AYIP Ayıp, malın sözleşmeye göre taşıması gereken nitelikleri taşımaması hâli veya bu hususta özel bir hüküm olmasa da sözleşmenin niteliği ve ...
SÖZLEŞMEYE KONU PARSELİN DİĞER PARSELLERLE TEVHİD EDİLMESİYLE KAZANILAN BAĞIMSIZ BÖLÜMLERİN PAYLAŞILMASI
  Dava; arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine dayalı gecikme tazminatı istemine ilişkindir. Sözleşmeye konu parselin, diğer parsellerle tevhidi sonucu toplam inşaat ...
NAMA İFAYA İZİN DAVASINI YÜKLENİCİDEN DAİRE ALAN KİŞİLERİN AÇMASI
Davalı arsa sahiplerince, 8.11.2005 ve 9.11.2005 tarihlerinde davacı yüklenici şirket ile şirket yetkilisi ve şirket çalışanına verilen vekâletnamelerin esasen taraflar ...
NAMA İFAYA İZİN DAVASI İÇİN TÜM MALİKLERİN KATILMASI ZORUNLU DEĞİLDİR
Arsa payı karşılığı yapılan inşaatlarda "nama ifa" istenmesi durumunda; arsa sahibi, kural olarak nama ifa suretiyle tamamlayacağı inşaatın, yüklenicinin payına düşen ...
NAMA İFAYA İZİN KARARINDA FAİZ
Yasa hükmüne göre nama ifaya izin verilebilmesi için sözleşmenin feshedilmemiş, yani yürürlükte olması, borçlunun edimin ifasında temerrüde ...
NAMA İFAYA İZİN/AVANS/KESİN HESAP
Aynen ifaya uygun bir yapma borcu olacak, ifayı isteme koşulları bulunacak, ifayı isteme dürüstlük kuralına aykırılık içermeyecek, aşırı masraf gerektirmeyecek, ...
NAMA İFAYA İZİN DAVASININ İNCELENMESİ
İnşaat tamamlanamamış, davacıların keşide ettiği ihtara rağmen inşaat %87 seviyesinde kaldığı gibi iskân raporu da alınamamıştır. Bu haliyle davalı yüklenicinin ...
NAMA İFAYA İZİN/YAPMA BORCU
Nama ifa, TBK’nın 125/1. Fıkrası kapsamında aynen ifa kapsamında değerlendirilir. Bir başka değişle nama ifa, arsa sahibinin ifa menfaatini sözleşmedeki şartlara uygun olarak ...
NAMA İFAYA İZİN-İMAR MEVZUATINA UYGUN YAPI
Eksik işlerin "nama ifa" yoluyla tamamlanması ya da eksik ve kusurlu işlerin giderilmesi bedelinin istenebilmesi için inşaatın imar mevzuatına uygun olması zorunludur. İmar mevzuatına ...
NAMA İFAYA İZİN Mİ YOKSA EKSİK VE BOZUK İŞ BEDELİNİN TAHSİLİ Mİ?
Arsa payı karşılığı yapılan inşaatlarda "nama ifa" istenmesi durumunda; arsa sahibi, kural olarak nama ifa yoluyla tamamlayacağı inşaatın, yüklenicinin payına düşen ...
NAMA İFA KARARINDA GENEL YETKİ VE İZNİN YER ALMASI
TBK. md. 113’ün uygulanabilmesi için; yüklenicinin sözleşme hükümlerine aykırı olarak borcunu yerine getirmediğinin sübuta ermesi ve direnime ...
YÜKLENİCİNİN KUSURU YAPMIŞ OLDUĞU KISMI İFANIN KARŞILIĞINI ALMAYA ENGEL OLMAZ
Davacılar vekili, müvekkillerinin ortak oldukları arsa üzerinde kat karşılığında inşaat yapmak için davalılar ile anlaştıklarını, ancak davalılar inşaatı ...
CEZA KOŞULUNDA İNDİRİM YAPILMASI
Davalının davacı Rektörlüğe vermiş olduğu 16.4.1980 tarihli taahhütnamenin ( b ) maddesinde öngörülen 500.000 lira tazminat, cezai şart hükmündedir. ...
YÜKLENİCİLERİN İŞİ TERK ETMESİ
Davacı ile davalılar arasında akdedilen kat karşılığı inşaat yapımını öngören sözleşmeye göre yapılacak Apartmanın üç dairesi ile bir garajının ...
SÖZLEŞMEDE TALİKİ ŞART BULUNMASI
Taraflar arasında kurulmuş bulunan Ankara Metrosu Sıhhiye İstasyonu inşaatına ait 27.8.1980 tarihli sözleşmenin 7. maddesinin son cümlesinde aynen "sözleşmenin akdinden sonra ...
GÖTÜRÜ PAZARLIKLA YAPILMASI KARARLAŞTIRILAN ŞEYİN BEDELİNİN ARTIRILMASI
Taraflar arasında düzenlenen 18.8.1982 tarihli sözleşme ile davacı yükleniciler, bilumum malzeme ve işçilik kendilerine ait olmak üzere, kooperatifin arsası ...
TESLİM GÜNÜNE GÖRE İŞİN MALİYET HESABININ BELİRLENMESİ
Taraflar arasındaki sözleşmenin 9/a maddesinde; konut inşa bedelinin 1 nolu ek belgesinde belirtilen projelere, 2 nolu ek belgesindeki niteliklere ve Bayındırlık Bakanlığı 1973 birim ...
BAŞKASININ ARSASINA İNŞAAT/TEMLİKEN TESCİL
Medeni Yasa'nın 650. maddesinden kaynaklanan temlik isteme hakkı niteliği itibariyle kişisel bir haktır. Üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Özel ...
İHBAR YÜKÜMLÜLÜĞÜ
Borçlar Kanununun 357. maddesine göre imalatın muntazaman icrasını tehlikeye koyacak herhangi bir durumun ortaya çıkması halinde yüklenici iş sahibini bundan derhal ...
EKSİK VE KUSURLU İŞLERİN YÜKLENİCİ ADINA GİDERİLMESİ
Taraflar arasında yapılan 3.12.1979 tarihli sözleşmenin 15. maddesinde eserin götürü bedeli ( 710.000 ) lira olarak kabul edilmiş, ödemeler hususunda davacı işveren ...
ARSA SAHİBİNİN YÜKLENİCİ İLE YAPTIĞI SÖZLEŞMEDEKİ HAKLARINI KAT MALİKİNE DEVİR VE TEMLİK ETMESİ
Davada belirtilen noksanlık ve ayıpların açık ayıp niteliğinde olduğu arsa sahibi dava dışı N.S.'nun, davalı yüklenici ile yaptığı sözleşmedeki bütün ...
YÜKLENİCİYE VEKALETNAME VERİLMEMESİ/ESERİN TESLİMİ
Taraflar arasında akdedilen 26.4.1978 ve 13.3.1979 tarihli sözleşmelerde kat karşılığı davalıların yükümlendiği inşaatın 30.9.1980 tarihinde bitirilip davacılara isabet ...
YÜKLENİCİNİN ALACAKLININ OLUMSUZ TUTUMU NEDENİYLE BORCUNU İFA EDEMEMESİ
Davacı şirket 30.12.1975 tarihli sözleşme ile Afşin-Elbistan Entegre projesinin bir bölümü olan dekopaj işini ( 57.503.250 ) lira bedelle sözleşme hükümleri ...
BAKİYE İŞ BEDELİNİN TAHSİLİ
Dava; eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yapılacak iş, sözleşmenin götürü bedel sözleşme olduğu ...
TASFİYE BEDELİ
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle gerçekleştirilen %65 imalât seviyesi itibariyle ileriye etkili fesih ...
EDİMİN ZAMANINDA İFA EDİLMEMESİ HALİNDE ARSA SAHİBİ SÖZLEŞMENIN FESHİNİ TALEP EDEBİLECEĞI GİBİ FESİHTEN VAZGEÇEREK İFA TALEP EDEBİLİR
Dava arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca tapu iptali tescil, karşı dava gecikme nedeniyle cezai şart tahsiline ilişkindir. Arsa payı karşılığı inşaat ...
CEZA KOŞULU
SEÇİMLİK CEZA Taraflar arasında 16.09.2008 tarihli “Kat Karşılığı Bina Yapım Sözleşmesi “ başlıklı sözleşmenin yapıldığı, sözleşmenin 4. ...
. YÜKLENİCİNİN İFLASI * İŞ SAHİBİNİN İFLASTAN ÖNCE YÜKLENİCİYE İŞ BEDELİNİ ÖDEMESİ
 Dava, arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesinin feshi ile tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Mahkemece davanın İİK'nın 198 ve 199. maddeleri gereğince reddine ...
KUSURDA BİLİRKİŞİ İNCELEMESİNİN ÖNEMİ
 Davacı vekili, ihracaatını amaçladığı kısa kollu çocuk tişörtlerinin kesim, dikim, kontrol, ütü ve paketlenmesi işinin, davalı şirket tarafından ...
HAKEDİŞ RAPORUNA USULÜNE UYGUN İTİRAZ EDİLMEMESİNİN SONUÇLARI
Yanlar arasında imzalanan 17.10.2005 tarihli sözleşmenin 15.2. maddesinde fiyat farkı verileceği kabul edilmiş, 15.2.1-(L) bendinde güncel indeksin tanımı yapılmış ve 15.2.2. ...
MAKTU OLARAK BELİRLENEN GECİKME TAZMİNATI ARTTIRILABİLİR Mİ?
“Yanlar arasında kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesinin varlığı, yüklenicilerin sözleşmeye göre edimlerini süresinde yerine getirmedikleri uyuşmazlık ...
BARAJ VE HES İNŞAATINDA TUTULAN KLAS TUTANAKLARI-MENFİ TESPİT
Menfi tespit davası Baraj ve HES inşaatı işinde kazı esnasında düzenlenen klas tutanaklarının davalı müfettişlerince tek taraflı değiştirilerek gerçeğe aykırı klas ...
ALACAK DAVASI . KAT KARŞILIĞI İNŞAAT BEDELİ . AYIPLI İMALATIN GİDERİM BEDELİ . KAROT DENEYİ . GİZLİ AYIP
Taraflar arasında imzalanan 24.12.1999 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesi, yüklenicinin açtığı dava sonucu tarafların ortak kusuru nedeniyle feshedilmiş, ...
Yükleniciden Alacağı Bulunan Üçüncü Kişinin Arsa Sahibi Aleyhine Tapu İptal Ve Tescil Davası Açmasına İlişkin Yargıtay Kararları
15. HUKUK DAİRESİ E. 1990/1105 K. 1990/3417 T. 18.9.1990 ÖZET : Taraflar arasındaki uyuşmazlık, dava dışı borçlu Rıfat'ın davacıya olan borcunun ödenebilmesi ...
İnşaat Sözleşmesinden Kaynaklanan Munzam Zarar İçtihatları
Munzam zarar olarak talep edilen ve mahkemece hüküm altına alınması gereken masraf hesap edilirken, yapılan masrafın gerçek miktarı güncelleme yapılmadan dikkate ...
İNŞAAT HUKUKU SORUNLARINDA MUNZAM ZARAR İÇTİHATLARI
Munzam zarar olarak talep edilen ve mahkemece hüküm altına alınması gereken masraf hesap edilirken, yapılan masrafın gerçek miktarı güncelleme yapılmadan dikkate ...
ZAMANAŞIMININ KESİLMESİ
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan ödenmeyen iş bedelinin tahsili istemiyle açılmıştır. Davalı iş sahibince yüklenicinin yaptığı icra takibi sebebiyle haksız ...
AÇIK FATURAYA İTİRAZ
FATURAYA İTİRAZ EDİLMEMESİ: Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli alacağının tahsili için yapılan ilâmsız icra takibine itirazın iptâli ve takibin ...
İFAYA EKLİ CEZA KOŞULU, TİCARİ İŞLERDE CEZA KOŞULUNUN İNDİRİLMESİ
Yanlar arasında Ünye İkinci Noterliği'nce biçimine uygun olarak düzenlenen 04.02.2000 gün 1131 yevmiye nolu düzenleme şeklinde Taşınmaz Satış Vaadi ve Kat ...
KÂR YOKSUNLUĞU
KAR MAHRUMİYETİ - Sözleşme iş sahibi tarafından bozulmuşsa, sözleşmeyi bozan sözleşmeci –verdiği dışında- ancak olumlu zararını isteyebilir; olumlu zarar kavramı ...
OLANAKSIZLIK
İFA İMKANSIZLIĞI   Borç ilişkisinden kaynaklanan bütün borçlar ifa edilince sona erer. İfa bu durumu ile, borçlanılan edimin yerine getirilmesidir. ...
PROTOKOLLE ASIL SÖZLEŞMENİN DEĞİŞTİRİLMESİ
PROTOKOLLE ASIL SÖZLEŞMENİN DEĞİŞTİRİLMESİ   Taraflar arasında 22.3.2001 tarihli “Düzenleme Biçiminde Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat ...
İNŞAAT SÖZLEŞMESİNİN FESHİ
İNŞAAT SÖZLEŞMESİNİN FESHİ   *Davacılar ile dava dışı Fahriye Kule arsa sahibi; davalılardan Mehmet Kolcu ise yüklenici sıfatlarıyla, Bakırköy Onbirinci ...
RUHSATSIZ OLARAK YAPILAN AÇIK BETON PERGOLE - YAPI KAPSAMI - RUHSATA TABİ OLMAYAN YAPI
RUHSATSIZ OLARAK YAPILAN AÇIK BETON PERGOLE - YAPI KAPSAMI -  RUHSATA TABİ OLMAYAN YAPI (İDDGK. 17.10.2008, 400/1801) Dava, İzmir, Çeşme, Alaçatı, ... Yalısı ...
İNŞAAT RUHSATININ DÜZENLENMESİ - KAZANILMIŞ HAK - İNŞAATIN MÜHÜRLENMESİ
İNŞAAT RUHSATININ DÜZENLENMESİ - KAZANILMIŞ HAK - İNŞAATIN MÜHÜRLENMESİ (İDDGK. 23.10.2008, 1721/1837)   Dava, İzmir, ... Sokak, ... ada, ... sayılı parseldeki ...
ANAHTAR TESLİMİN ANLAMI
• KAT KARŞILIĞI İNŞAAT SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN EKSİK İŞ BEDELİ TALEBİ • EKSİK İŞLER BEDELİ TALEBİ • ANAHTAR TESLİMİ ŞARTININ İSKAN RUHSATI ALINMASINI DA ...
İnşaatın Anahtar Teslimi Ne Demektir?
• KAT KARŞILIĞI İNŞAAT SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN EKSİK İŞ BEDELİ TALEBİ • EKSİK İŞLER BEDELİ TALEBİ • ANAHTAR TESLİMİ ŞARTININ İSKAN RUHSATI ALINMASINI DA ...
İPOTEĞİN KALDIRILMASI
80- Beşiktaş Tapu Sicil Muhafızlığınca düzenlenen 27.2.1979 gün 1939 yevmiye numaralı akit tablosunda, Beşiktaş - Dikilitaş Mahallesi, Kardeşler Sokağı' nda kâin 60 pafta ...
AYIP İHBARI-İHBAR EDİLMESİNİN VE EDİLMEMESİNİN ÖNEMİNE İLİŞKİN KARARLAR
36- Davacılara ait bağımsız bölümlerin zemininde (parke altında) bulunan kalorifer tesisatının kusurlu imal edilmesi nedeniyle, teslimden sonra ve kullanım sırasında sızıntı ...
SÖZLEŞMEDE ARSANIN BÜYÜKLÜĞÜ 1124 M2 OLUP BU BÜYÜKLÜĞE GÖRE ...
SÖZLEŞMEDE ARSANIN BÜYÜKLÜĞÜ 1124 M2 OLUP BU BÜYÜKLÜĞE GÖRE BAĞIMSIZ BÖLÜM SAYISI VE PAYLAŞIMI YAPILDIKTSAN SONRA, DAHA SONRA YAPILAN İMAR ...
İNŞAAT RUHSATI ALINMADAN İNŞAATA BAŞLANMASI
34- 3194 Sayılı İmar Kanunu'nun emredici hükümleri uyarınca, ilgili mercilerden inşaat ruhsatı alınmadan inşaata başlanması yükleniciden istenemeyeceği gibi yüklenici ...
YAPI KULLANMA İZNİ KOŞULU
32- Yapı kullanma izninden amaç, taşınmazın, sözleşmesine ve tasdikli projesine uygun biçimde eksiksiz ve ayıpsız olarak arsa sahibine teslim edilmesidir. Salt, iskan ...
SÖZLEŞMEDE ÜCRETİN KARARLAŞTIRILMAMIŞ OLMASI
31- Borçlar Kanununun 366. maddesi gereğince; taraflarca önceden kararlaştırılmamış veya yaklaşık olarak kararlaştırılmış olan iş bedeli, işin yapıldığı zamandaki ...
YAPIM SÖZLEŞMESİNİN BİÇİMİ
30- Borçlar Yasasında gösterilen yapım sözleşmesi, yasaca yazılı biçime bağlı tutulmamıştır. Ne var ki; sözleşme ilişkisi usul yasası hükümleri ...
GEÇERSİZ SÖZLEŞMENİN DOĞURDUĞU SONUÇLAR
29- Yanlar arasındaki arsa payı karşılığında kat yapımı sözleşmesi iki tipli karma bir sözleşmedir. Bu sözleşmeyle bir yandan taşınmaz maldaki belli bir payın ...
ZORUNLU İLAVE İŞLER
28- Binanın yapı ruhsatı 27.2.1996 tarihinde 5 bloklu 44 daire için alınmış, 31.12.1997 tarihinde düzenlenen yenileme ruhsatıyla kat ilavesi yapılmış ve daire sayısı 54'e ...
AYIP İHBARININ YAPILMAMASI
26- Davalı inşaatı ikmal ederek davacıya teslim etmiş, iskan ruhsatı alınmış ve iş böylece kabul edilmiştir. Teslim sırasında inşaattaki açık ayıplarla ilgili olarak ...
KENDİ EDİMİNİ YERİNE GETİRMEYEN KARŞI TARAIN EDİMİNİ YERİNE GETİRMESİNİ İSTEYEMEZ
25- Yanlar arasındaki sözleşme, noter aracılığı ile düzenlendiğinden geçerli olup tarafları bağlar. Yapılan işe göre saptanan miktarın cüz’i nisbette ...
AYIPLI İMALAT NEDENİYLE TAZMİNAT
24- Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan ayıplı imalat nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. 1- Davalı sözleşmeyi şirket yetkilisi olarak imzaladığından sözleşmeye ...
İPOTEK TERKİNİ
23- Dava, ipotek terkini istemiyle açılmıştır.Taraflar arasındaki sözleşme uyarınca, son bağımsız bölüm üzerindeki ipoteğin kaldırılması yapının iskân ...
DİRENİM NEDENİYLE KİRA YOKSUNLUĞUNUN İSTENMESİ
22- Dava inşaat sözleşmesinde temerrüde düşen yükleniciden arsa sahibinin sözleşme gereği tazminat talebine ilişkindir. Yanlar arasındaki sözleşme 18.8.1995 ...
SÖZLEŞMEYE TARAF OLMAYAN KOOPERATİF ORTAĞIN HAKLARI
21- Davacı arsa sahipleri; 25.6.1989 tarihli sözleşmede daire seçimi konusunda davalı kooperatifçe kendilerine tercih hakkı tanındığı halde, tercih edilen A-Blok 27 nolu ...
İNŞAAT YASAĞININ TESLİM SÜRESİNE EKLENMESİ GEREKİR
20- Yanlar arasındaki 16.10.1996 günlü sözleşmenin 6. maddesinde işin 30.12.1997 tarihine kadar iskan ruhsatları alınarak teslim edileceği kabul edilmiş, taraflar bu süreyi ...
YAPI KOOPERATİFLERİ TACİR OLMADIĞINDAN, CEZA KOŞULUNDA İNDİRİM YAPILMALIDIR
19- Borçlar Kanunu’nun 161/son maddesi gereğince; hakim, fahiş gördüğü cezaları tenkis ile mükelleftir. Ancak, borçlu tacir ise, TTK.’nun 24. maddesi ...
KAÇAK YAPIDA GECİKME TAZMİNATI İSTEMİ
18- Yanlar arasındaki uyuşmazlık, Borçlar Yasasının 355. maddesinde tanımlanan eser sözleşmesinin bir türü ve karşılıklı haklar ve borçlar içeren, iki ...
İMARA AYKIRILIĞIN GİDERİLMESİ
17- Yerel yönetimlerden izin ( ruhsat ) alınmaksızın yapılan yapılar ile ruhsata aykırı yapılan yapılar yahut bağımsız bölümler "Kaçak" sayılır ve yerel ...
YAPI KULLANMA İZNİ KOŞULU
16- Yapının teslimi yapı kullanma izni alınması koşuluna bağlanmışsa, bu izin alınmadıkça daha önce yapılmış olan eylemli teslim, yasal bir teslim sayılmaz (15. HD. ...
RUHSATSIZ YAPIYA RUHSAT ALMAK
15- Bütün yapılar için yerel idarelerden yapı izni alınması zorunludur. Ruhsatsız ( kaçak ) veya ruhsata aykırı yapılar mühürlenerek durdurulur. Tanınan ...
SONUÇTA YIKILACAK YAPININ EKONOMİK DEĞERİ OLMAZ
14- Yanlar arasındaki uyuşmazlık inşaat yapımına ilişkindir. 3194 sayılı İmar Kanunu inşaat yapımında uyulması gereken hususları açıklamış ve buna aykırı davranışların ...
GECİKME (KİRA) TAZMİNATI
13- Dava, kat karşılığı inşaat sözleşmesine dayalı gecikme tazminatı (kira) istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki 5.7.1999 tarihli kat karşılığı inşaat ...
SÖZLEŞME FESHEDİLİNCE YALNIZ OLUMSUZ ZARAR İSTENEBİLİR
12- Davacı, akti feshettiğini bildirmek suretiyle uğradığı zararın giderilmesini istemiştir. Sözleşme feshedildiğine göre burada olumlu zarar yani kar yoksunluğu zarara değil, ...
KİRADAN MAHRUMİYET TAZMİNATI
11- Davacı vekili 15.5.1980 günlü dava dilekçesinin ( 4 ) numaralı bendinde, 22.2.1978 ila 22.4.1980 tarihleri arasında geçen 26 aylık aylığı 12.000 liradan olmak ...
İŞ SAHİBİ, İŞİN ZAMANINDA BİTİRİLEMEYECEĞİNİN ANLAŞILMASI ÜZERİNE TESLİM TARİHİNDEN ÖNCE SÖZLEŞMEDEN DÖNEBİLİR
10- Davacı arsa sahibi, davalılardan yüklenici Hüseyin ile 25.1.1990 günlü Bakırköy İkinci Noterliği 5639 YN. ile tanzim edilmiş düzenleme şeklinde gayrimenkul ...
EKSİK VE BOZUKLUKLARIN YÜKLENİCİ NAM VE HESABINA YAPTIRILMASI
8- Davacının isteminin dayanağı BK’nın 97. maddesidir. Gerçekten bir şeyin yapılmasına dair olan borç, borçlu tarafından ifa edilmediği takdirde alacaklı ...
TARAFLARIN KUSURU
7- Gerek arsa sahibinin ve gerekse yüklenicinin inşaatın kaçak yapılmasına göz yumduğu ve bu yüzden doğacak zararı kabullendikleri anlaşıldığına göre; ...
CEZA KOŞULUNUN İNDİRİLMESİ
6- Sözleşmeciler ceza koşulunun miktarını belirlemekte serbest iseler de, BK. md. 161/son gereğince, yargıç “aşırı çok” gördüğü cezaları ...
ZARARIN DENKLEŞTİRİLMESİ
5- Fark yöntemi gereğince zarar, mal varlığının zarar verici olaydan sonraki durumu ile zarar verici olay meydana gelmese idi bulunacağı durum arasındaki farktan ibarettir. Bu olgu ...
EKSİK İŞ
4- Bağımsız bölümde mesaha noksanlığı, diğer bir anlatımla, sözleşmede kararlaştırılan, bağımsız bölümün alan itibariyle noksan ifası, hukuki tanımı ...
SÖZLEŞMEYE AYKIRI İNŞAAT
3- Yanlar arasında biçimine uygun olarak düzenlenen (…) tarihli sözleşme ile davalı yüklenici davacıya ait arsa üzerinde kat karşılığı inşaat ...
ALACAĞIN TEMLİKİ
1- Davacı, davalıların miras bırakanı Zeki Çakarel adına tapuda kayıtlı arsa üzerinde, dava dışı yüklenici Sebahattin Seçkin tarafından yapılan binadan 18.10.1991 ...